Yâ Resûlallah! Zevcem hacca gidiyor. Ben cihâda gidiyorum. Yanında bulunamıyacağım denildi. Buna, (Cihâdı bırak. Zevcen ile birlikde hac yap!) buyurdu. Bu hadîs-i şerîfe göre, zevcesini hacca götürmek için, başka mahremi bulunmaz ise, zevcin cihâddan geri dönmesi lâzımdır. Çünki, zevceyi harâmdan korumak farz-ı ayndır. Kadının, mahremsiz sefere çıkması câiz olmadığı gibi, yabancı erkeklerin ve mahremleri ile giden kadınların da, bir kadını sefere götürmeleri câiz değildir. Kadının hacca gitmesi için de, yanında mahremi veyâ zevci bulunması lâzımdır. Kız kardeşinin zevci, ya’nî enişte ve teyzenin zevci, kadının mahremi değildir. [Bunların mahrem olmadıkları (Ni’met-i islâm)ın hac kısmında ve (Alî efendi fetvâsı)nda yazılıdır.] Mahremin emîn ve âkıl ve bâlig olması lâzımdır. Müslimân da, zimmî de olabilir. Mecûsî olamaz. Müslimân bir kadın, mecûsî olan mahremi ile ve emîn olmıyan mahremi ile ve bâlig olmamış akllı çocuk mahremi ile sefere çıkamaz. [Böyle çocuğun bulunması, halvete mâni’ olamaz.] Bâliga olmamış, gösterişli kız da, kadın gibidir. Ya’nî mahremsiz sefere çıkamaz. Hanefî mezhebinde, kadının mahremsiz sefere çıkması, sözbirliği ile harâmdır. Şâfi’î mezhebinde, kadının mahremi olmadan, emîn kadınlarla birlikde, yalnız hacca gitmesi câizdir). Hanefî kadın, Şâfi’îyi taklîd ederek, böyle hacca gidemez. Çünki, mezheb taklîdi, ancak emr olunan bir iş yapılırken, meşakkat, sıkıntı olduğu zemân, bu sıkıntıdan kurtulmak içindir. Mahrem bir erkeği bulunmıyan kadının hacca gitmesi emr olunmadı ki, Şâfi’îyi taklîd etmek lâzım olsun. Ya’nî, mahremi olmıyan kadına hacca gitmek farz olmaz.
Aşağıdaki yazı (Dürer-ül-hükkâm) [176] maddesi ekinden alınmışdır:
Âdil veyâ hâli belli olmıyan baba, mükellef olmıyan çocuğunun binâ ve her malını, piyasa fiyâtına veyâ aldanarak kendine ve başkalarına satabilir, parasını çocuğa ve fakîr ise, kendine de nafaka yapar. Fâsık ve isrâf eden baba, satamaz. Çocuk bâlig olunca, müşterîden bunları geri alabilir. Fekat, iki kat fiyâtla satması sahîh olup, semeni âdil birine emânet verilir. Fakîr baba, gâib olan büyük oğlunun yalnız menkûl mallarını, kendi nafakası için satabilir. Binâsını, toprağını satamaz. Baba yoksa, vasî de yoksa, babanın babası satabilir. Vasî, çocuğun yalnız menkûl mallarını, yalnız başkalarına satabilir. Vasî, meyyit tarafından ta’yîn edilmiş ise, çocuğun malını yüzde elli kârla kendine de satabilir. Hâkim tarafından ta’yîn edilmiş ise, kendisi hiç satın alamaz. Ammâ, yetîm çocuklarının nafakaları için, menkûl mallarını satabilir. Terekede menkûl mal varken, vasî, meyyitin deyni için, binâ ve toprak satamaz. Deynden fazla malını da satamaz.
Meyyitin borcunu bir vârisi ödese, bunu terekeden alabilir. Meyyitin borclarını vârisler öderse, alacaklılar, terekeden ödenmesini istiyemezler. Borclar, terekeden fazla olunca, vârisler, tereke kadarını ödeyip, terekeyi kurtarırız diyemezler. Vâris olmıyan biri, bütün borcları ödeyip, tereke malları, alacaklılardan zorla alamaz.
Borc, terekeden çok ise, dâyin, ya’nî garîm, ya’nî alacaklı bir ise, terekenin hepsi ona verilir. Çok iseler, tereke, alacakları ile orantılı olarak, hepsine dağıtılır. Vakf alacağının, diğer alacaklardan önceliği yokdur. Taksîmden sonra, başka bir garîm ortaya çıksa, yeniden hepsine bölünür. Vârisler, kendi malları ile, meyyitin borclarını ödemeğe zorlanamaz.
İki şey vardır ki, bunların hasreti,
kimler olursa olsun, yakar herkesi.
Göz kan ağlasa, haklarını ödeyemez,
birisi gençlik, biri de, din kardeşi!