310 251-Mektub

Peygamberlik zemânı çok uzaklaşdığı için, bugün, bu sözümüz, çok kimseye ağır gelir. İnanmak istemezler. Fekat, ne yapılabilir? Fârisî beyt tercemesi:

Ayna arkasındaki papağan gibiyim, ezelî üstâd ne derse, onu söylerim.

Allahü teâlâya çok hamd ve şükrler olsun ki, bu sözlerimin hepsi, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uygundur. Onların sözbirliği ile berâ­berdir. Onların akl ile, ilm ile buldukları, bana keşf yolu ile bildirilmekde­dir. Onların kısaca anladıkları, bu fakîre geniş olarak açıklanmakdadır. Resûlullaha uyarak, Peygamberlik makâmının yüksek derecelerine kavuş­durulmadan ve o yüksekliklerden doyurucu bir pay verilmeden önce, iki ha­lîfenin üstünlüklerini, bu fakîre, keşf yolu ile bildirmemişlerdi. Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uymakdan başka kurtuluş yolu yok idi. Bize doğru yolu gösteren Allahü teâlâya hamd olsun! O, bize doğru yolu göster­meseydi, biz bulamazdık. Rabbimizin Peygamberleri hep doğru söylemiş­lerdir.

Hazret-i Emîrin “radıyallahü anh” ismi Cennet kapısının üzerinde ya­zılı olduğunu öğrenince, Şeyhayn hazretlerinin [ya’nî Ebû Bekr ile Öme­rin] “radıyallahü anhüma” Cennet kapısındaki husûsiyyet ve i’tibârlarının nasıl olduğunu merâk etdim. Anlamak için çok uğraşdım. Nihâyet anladım ki, bu ümmetin [ya’nî müslimânların] Cennete girmeleri bu iki büyük zâ­tın emri ve izni ile olacakdır. Sanki Ebû Bekr “radıyallahü anh” Cennet kapısında durup, içeri girmeğe, izn verecek ve Ömer “radıyallahü anh” el­lerinden tutarak içeri götürecekdir. Bütün Cennetin, sanki Ebû Bekrin “ra­dıyallahü anh” nûru ile dolu olduğunu his ediyorum. Bu fakîre göre, Şey­hayn hazretlerinin bütün Sahâbe-i kirâm “aleyhimürrıdvân” arasında ay­rı bir şân ve üstünlükleri vardır. Başka hiçbirisi, bunlara ortak değildir. Sıd­dîk “radıyallahü anh”, Peygamber efendimiz “sallallahü aleyhi ve sel­lem” ile sanki aynı bir evin sâhibidir. Farkları, bir evin iki katı arasında­ki fark gibidir. Fârûk “radıyallahü anh” da, Ebû Bekre “radıyallahü anh” tufeyl olarak, bu devlethânede bulunmakdadır. Diğer Sahâbe-i kirâmın, Server-i âleme “sallallahü aleyhi ve sellem” yakınlıkları, sünnet-i seniyye­sine [ya’nî islâmiyyetine] uydukları kadar, mahalle komşusu veyâ hemşeh­ri gibidirler. Bunlar, böyle olunca, sonra gelenlerin Evliyâsı, nerede kalır, artık düşünmeli! Fârisî mısra’ tercemesi:

Seslerini uzakdan işitmek de büyük ni’metdir.

O hâlde onlar Şeyhaynin büyüklüğünden ne anlıyabilirler? Her ikisinin büyüklüğü, o kadar çokdur ki, Peygamberler “aleyhimüsselâm” sırasında­dırlar. Peygamberlik makâmından başka, bütün üstünlüklerine mâlikdir­ler. Nitekim Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki:(Benden sonra Peygamber gelseydi, Ömer Peygamber olurdu). İmâm-ı Ga­zâlî “rahmetullahi aleyh” buyuruyor ki, halîfe Ömer “radıyallahü anh” şe­hîd olunca, Abdüllah ibni Ömer, Sahâbe-i kirâma dedi ki: (İlmin onda do­kuzu, Ömer “radıyallahü anh” ile berâber öldü). Ba’zılarının bu sözü an­lamıyarak durakladıklarını görünce, (İlmden maksadım Allahü teâlâyı bilmekdir. Abdest ve guslün bilgileri değildir) dedi. Ömer böyle olunca Ebû Bekrin büyüklüğü nasıl anlaşılır ki,