277 224-Mektub

224
İKİYÜZYİRMİDÖRDÜNCÜ MEKTÛB

Bu mektûb, mîr Muhammed Nu’mân-ı Bedahşîye yazılmışdır. Edeble­ri gözetmek, fakre ve isteklere kavuşamamağa sabr etmek lâzım olduğu bil­dirilmekdedir:

Kıymetli kardeşim seyyid mîr Muhammed Nu’mânın mubârek mektû­bu geldi. Başında yazılı olanları ve kuruntu, sıkıntı bildiren yerleri anlaşıl­dı. Birçokları size, zemânın en akıllısıdır diyormuş. Kendisinden vazgeçe­miyeceğiniz, görüşmeyi kesemiyeceğiniz kimselerle aranızda böyle sözler olmasını önliyemezsiniz! Böyle şeyler söylendiği için, gönlümüzün size kar­şı bulanacağını, incineceğimizi düşünmeyiniz! Nerde kaldı ki, kalbimiz kı­rılmış olsun. Bize hep iyi görünmekdesiniz. Hatâlarınız gözümüze çarpmı­yor. Hiç üzülmeyiniz! Bizim de üzüleceğimizi sanmayınız! Kalbimizde si­ze karşı hiçbir kırıklık yokdur. Niçin kırılalım? Ortada kalb kıracak hiçbir­şey yokdur. İnsanlık dolayısı ile, unutarak, şaşırarak yapılan şeyler, göze görünmez. İncinmeği hâtırdan çıkararak, tarîkati öğretmeğe ve talebeye fâideli olmağa çalışınız! İstihâre yapılmasını istemek, bu işi kuvvetlendir­mek içindir. Yoksa, gevşetmek için değildir. Mel’ûn şeytân ve kötü nefs gi­bi iki düşmân, pusuda beklemekdedirler. Bunun için titiz ve önem vererek davranmalıyız! Aldatarak yoldan sapdırmaması için uyanık olmalıyız! Kötülükleri süsleyerek güzel göstermelerine aldanmamalıyız! Büyükler bu­yuruyor ki, mel’ûn iblîs ibâdet yolundan ve nasîhat yapdırarak insanı al­datırsa bundan kurtulmak çok güç olur. Bunun için her ân Allahü teâlâya sığınmalıyız! Ona boyun bükmeliyiz! Düşmanın bizi bu yoldan yıkma­ması için, kırık kalble ve göz yaşı ile Hak teâlâya yalvarmalıyız! İnsanla­rı sonsuz se’âdete kavuşdurmak en iyi işdir. Bundan da vaz geçmemelidir. Bu yolda hem çalışmalı, hem de istidrâc olmaması için Hak teâlâya yalvar­malıdır.

Fakr, ihtiyâc ve isteklerine kavuşmamak, bu yolun zînetidir ve dünyâ ve âhıretin efendisine benzemekdir “aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselâm”. Hak teâlâ, çok merhametli ve ihsânı bol olduğundan, kullarının rızkına ke­fîl olmuşdur. Ya’nî kendi üzerine almışdır. Bizi ve sizi bu düşünceden kur­tarmışdır. Evde bulunanların sayısı çok ise rızkı çok gönderir. Biz kullar, bütün düşüncemizi, bütün gücümüzü Hak teâlânın râzı olduğu şeyleri yapmak için kullanacağız. Evdekilerin yükünü Onun ihsânına bırakacağız. Buluşduğumuz zemân bunun üzerinde dahâ konuşuruz.

Sizin yanınızdan gelenlerden işitdiğimize göre, size karşı üzüntülü oldu­ğumuzu, dahâ hâlâ düşünüyormuşsunuz. Bu sebeble çok üzülüyormuşsu­nuz. Bunun için tekrâr ve kuvvetle bildiriyorum ki, böyle düşünmekden vaz geçiniz.

Molla Yâr Muhammed Kadîme nasîhat ve va’z olarak yazdıklarımızı uy­gun bulmamış olacak ki; cevâb yazmadı. Hattâ, bu yüzden düâ bile gönder­medi. Belki bundan üzülecekdir. Bu fakîre bağlı olanlardan biri yanlış, bo­zuk bir şey yapınca, bu kendisine bildirilmezse ve yanlışları doğrulardan ay­rılmazsa, vazîfe yapılmış olmaz ve âhıretde sorulunca altından kalkıla­maz. Ona söyleyiniz. Fârisî beyt tercemesi:

Bildirilmesi lâzım olanı söyledim sana,

Yâ fâidelenirsin, yâ da çarpar kulağına.

Yol göstermek, insanları Hak teâlâya çağırmak makâmıdır. Çok yüksek bir makâmdır. (İnsanların arasında şeyh, ümmeti arasında olan Peygamber gibidir) hadîs-i şerîfdir. Câhil, âciz kimselerin bu yüksek makâmda ne işi vardır. Fârisî beyt tercemesi:

Her dilenci, olur mu bir kahramân,

Nerde sivrisinek, nerde Süleymân?

Yol göstermek için, talebenin hâllerini, makâmlarını ayrı ayrı, inceden inceye bilmek lâzımdır. Müşâhedelerin, tecellîlerin hakîkatini anlamak ve keşflere, ilhâmlara kavuşmuş olmak ve rü’yâların ta’bîrlerini anlamak lâzım­dır. Böyle kâmil olmayanlar bu yüksek makâma yakışmaz. Böyle olmakla berâber, bu yolun büyükleri “kaddesallahü teâlâ esrârehüm” yol göstermek makâmına yetişmeyen birine ba’zı fâideleri düşünerek, izn verirler. Yolcu­luğu öğretmek için vazîfe verirler. Onların hâllerini ve rü’yâlarını teftîş eder. İzni verenin, izn verilene nasîhat etmesi, çok ihtiyâtlı hareket etme­sini söylemesi ve tehlükeli olan yerleri göstermesi ve kendisinin dahâ bu ma­kâma yaklaşmamış olduğunu bildirmesi lâzımdır. Kendisinin noksân oldu­ğunu, çok sıkı olarak anlatmalıdır. Bu hakîkatleri ona bildirmezse, vazîfe­sini yapmamış olur. Eğer sözleri ona ağır gelirse, yıkılmasına sebeb olur. Çün­ki Allahü teâlânın rızâsı, rehberin rızâsına bağlıdır. Allahü teâlânın beğen­memesi de, rehberin beğenmemesine bağlıdır. Ne büyük belâdır ki, ayrıl­manın kötülüğü nerelere varıyor. Ayrılırsa, acabâ nereye sığınacak. Eğer Al­lah göstermesin böyle bir düşünceye yakalandı ise, kendisine söyleyiniz ki, hemen tevbe ve istigfâr etsin! Böyle büyük belâlara ve tehlükelere düşme­mesi için, Allahü teâlâya yalvarsın! Allahü teâlâya çok hamd ve şükr olsun ki, sevdiklerimizin saygısızlıkları ve sıkıntı vermeleri, gönlümüze hiç toz kon­durmamakda ve bizi üzmemekdedir. Bizim hâlimizi ve durumumuzu, kıy­metli kardeşim mevlânâ Muhammed Sâlih “rahmetullahi aleyh” sizlere uzun uzadıya anlatacakdır. İyi anlaşılmayan yerleri kendisinden sorarsınız. Doğru yolda olanlara ve Muhammed Mustafânın izinde gidenlere selâm ol­sun” aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmâtü etemmühâ ve ekmelühâ”!