274 221-Mektub

7- Bu yolda, riyâzet çekmek ve nefs-i emmâre ile cihâd etmek, ah­kâm-ı islâmiyyeye uymakla ve sünnet-i seniyyeye yapışmakla olur. Çün­ki, Peygamberlerin gönderilmesi ve kitâbların indirilmesi, hep nefs-i em­mârenin isteklerini yok etmek içindir. Çünki, nefs-i emmâre, Allahü teâ­lâya düşmanlık etmekdedir. Nefsin isteklerini yok etmek, ancak islâmiyye­te uymakla olur. Bir kimse islâmiyyete ne kadar çok uyarsa, nefsin arzûla­rı o kadar azalır. Bunun içindir ki, nefse en zor gelen şey, en ağır gelen yük, islâmiyyetin emrlerine ve yasaklarına uymakdır. Nefsi ezmek için, islâmiy­yete uymakdan başka yol yokdur. Sünnet-i seniyyeye uymadan çekilen ri­yâzetlerin ve yapılan mücâhedelerin hiç kıymeti yokdur. Hindistândaki Cû­kiyye ve Berehmen denilen din adamları ve eski Yunan felesofları böyle idi­ler. Çekdikleri riyâzetler, sapıtmalarını artdırdı ve onları zarara sokdu.

8- Bu yolda ilerlemek, üstâdın tesarrufu, kuvveti ile olur. O sevk ve idâ­re etmedikçe, hiç ilerliyemez. Çünki nihâyetin, başlangıcda yerleşdirilme­si, onun şerefli teveccühü, merhameti ile olur. Anlaşılamıyan, bilinmiyen hâl­lere, hep onun üstün, başarılı idâresi ile kavuşulur. Gizli yol dedikleri, ken­dinden geçme hâli, tâlibin elinde olmıyan birşeydir. Zemânsız, cihetsiz olan teveccüh tâlibin anlıyabileceği şey değildir. Fârisî beyt tercemesi:

Öyle usta sürücüdür ki Nakşibendiyye; yolcuları götürür gizli yoldan evlerine.

9- Bu büyükler “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”, birisini, bu yola sokmağa ve tâlibe az zemânda huzûr ve âgâhlık kazandırmağa güçlü olduk­ları gibi, bunları geri almağa da, çok güçlüdürler. Kalblerinin bir incinme­si, sâlikin bütün kazançlarını sıfıra indirir. Evet, vermesini bilen, geri alma­sını da bilir. Allahü teâlâyı gücendirmekden ve Onun Evliyâsını gücendir­mekden, Allahü teâlâya sığınırız.

10- Bu yüksek yolda, fâide vermenin ve istifâde etmenin çoğu, sessizce olur. (Bizim susmamızdan fâidelenmiyen, sözümüzden de birşey edinemez!) buyurmuşlardır. Kendilerini susmağa zorlamazlar. Belki bu sessizlik, bu yol­da, kendiliğinden olmakdadır. Çünki dahâ başlangıcda, bu büyükler “rah­metullahi teâlâ aleyhim ecma’în” Zât-i ilâhiyyeyi özlemekdedirler. İsmle­ri, sıfatları bırakıp, Zâtı isterler. Böyle olanların, elbette sesi çıkmaz. (Al­lahü teâlâyı tanıyanın, dili tutulur) sözü de, bunu göstermekdedir.

Allahü teâlâya hamd ederek ve sevgili Peygamberine “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” salât ve selâm söyliyerek, bu yazımı temâmlıyorum: El­hamdü lillahi rabbilâlemîn vessalâtü vesselâmü alâ seyyidilmürselîn ve âlihittâhirîn ve aleyhim ecma’în. Vesselâm.