200 163-Mektub

163
YÜZALTMIŞÜÇÜNCÜ MEKTÛB

Bu mektûb, esseyyid ve nakîb şeyh Ferîde “rahmetullahi teâlâ aleyh” yazılmışdır. İslâm ile küfrün birbirinin zıddı, tersi olduğunu, İslâm düşmân­larını sevmemeği bildirmekdedir:

Bize çeşidli ni’metleri veren ve müslimân yapmakla şereflendiren ve Mu­hammed aleyhisselâmın ümmetinden eylemekle kıymetlendiren Allahü te­âlâya hamd olsun! Dünyâ ve âhıret se’âdetlerine, râhatlıklarına kavuşmak ancak ve yalnız, dünyâ ve âhıretin efendisi, mahlûkların en üstünü, en kıymetlisi olan Muhammed aleyhisselâma uymakla, onun izinden gitmek­le ele geçebilir. O yüce Peygambere ve Onun temiz Ehl-i beytine ve Eshâ­bının hepsine en iyi düâlar ve en üstün selâmlar olsun! Muhammed aley­hisselâma uymak demek, ahkâm-ı islâmiyyeye ya’nî islâmiyyete uymak ve küfrü ve kâfirliği yok etmeğe çalışmakdır. Çünki islâm ile küfr birbirinin zıddıdır, tersidir. Birinin bulunduğu yerde, öteki bulunamaz, gider. Bu iki zıd şey bir arada bulunamaz. Birisine kıymet vermek, ötekini aşağılamak olur. Kur’ân-ı kerîmde, Tevbe sûresinin yetmişüçüncü âyetinde meâlen, (Ey yüce Peygamber! Kâfirlere ve münâfıklara karşı cihâd et! Onlara sert davran!) buyuruldu. Hulk-i azîm sâhibi olan, çok merhametli olan Peygam­berine, [İslâm dînine ve müslimânlara saldıran] kâfirlerle cihâd etmeği, on­lara karşı sert davranmağı emr ediyor. Bundan anlaşılıyor ki, islâma saldı­ranlara sert davranmak da, hulk-ı azîmdir. İslâma izzet vermek, kıymeti­ni artdırmak için, küfrü ve kâfirleri ya’nî İslâm dînine ve müslimânlara sal­dıranları kötülemek, onları aşağı tutmak lâzımdır. Böyle kâfirlere kıymet vermek, onları yüksek tutmak, İslâmiyyeti ve müslimânları kötülemek, aşa­ğılamak olur. Kâfirlere kıymet vermek demek, onları üstün tutmak, karşı­larında eğilmek olmakla berâber, onlarla birlikde bulunmak, konuşmak, gö­rüşmek de, onlara kıymet vermek olur. İslâm düşmanlarından, İslâmiyye­te saldıranlardan, köpekden kaçar gibi kaçmak, onların pis ve alçak olduk­larını bilmek lâzımdır. İslâm dînine saldıran, bir mevkı’, makâm sâhibi ise ve bir müslimânın bu kimseye bir işi düşerse ve bu işi muhakkak onun yapması îcâb ederse, abdesthâneye gider gibi, işi bitirinciye kadar yanına gidilir. Fekat, yine o alçağa kıymet verecek birşey söylenmez ve böyle bir hareket yapılmaz. Olgun bir müslimân, onun yüzünü görmemek için, o işin­den bile vaz geçer. Onun zehrli, zararlı sözlerini işitmekden, Cehennemlik yüzünü görmekden kurtulur. Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde böyle kâfir­lerin kendisine ve sevgili Peygamberine düşmân olduklarını bildiriyor. Allahü teâlânın ve Onun Resûlünün düşmânları ile [Müslimânlara gerici diyenler ile] düşüp kalkmak, o alçaklarla arkadaşlık etmek büyük cinâyet, çok çirkin bir suç olur. Bu kimselerle görüşmek, arkadaşlık etmek, çeşid­li zararlara sebeb olur. Bu zararların en küçüğü, insan onların arasında Al­lahın emrlerini yapamaz. Küfre sebeb olan şeylerden kaçınamaz. Bu vazî­feleri yapmağa sıkılır. Arkadaşlarından utanır, çok küçük görünen bu za­rar, dikkat edilirse, pek büyükdür. Allahü teâlânın dînine saldıranlar ile ar­kadaşlık etmek, onlarla görüşmek, insanı Allahü teâlâya ve Onun Peygam­berine “aleyhissalâtü vesselâm” düşman olmağa kadar sürükler. Bir kim­se, kendini müslimân sanır.