462 292-Mektub

292
İKİYÜZDOKSANİKİNCİ MEKTÛB

Bu mektûb, Abdülhamîd-i Bingâlîye yazılmışdır. Tesavvuf yolcusuna lâ­zım olan edebler ve onların birkaç şübhelerinin giderilmesi bildirilmekde­dir:

Bismillâhirrahmânirrahîm. Peygamberinin edebleri ile bizleri edeblen­diren ve Muhammed Mustafânın “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmâ­tü etemmühâ ve ekmelühâ” ahlâkına kavuşduran Allahımıza hamd ol­sun! Bu yolun sâlikleri ikiye ayrılır: Yâ mürîd olurlar, yâhud murâd olur­lar. Murâd olanlara müjdeler olsun! Cezb ve muhabbet yolundan, bunla­rı durmadan çekerler. Aradıklarına ulaşdırırlar. Lâzım olan her edebi, pîr yardımı ile veyâ arada pîr olmadan, bunlara öğretirler. Yanıldıkları zemân, haber verirler. Ondan dolayı birşey yapmazlar. Eğer rehbere ihtiyâcı olur­sa, kendisi aramadan, uğraşmadan ona kavuşdururlar. Kısaca, Allahü te­âlânın sonsuz olan ihsânı, onun her zemân imdâdına yetişir. Sebeb yarata­rak veyâ sebebsiz olarak, işini görürler. Şûrâ sûresi onüçüncü âyetinde me­âlen, (Allahü teâlâ, dilediğini seçerek kendine kavuşdurur) buyuruldu.

Tâlib olanların, arada vâsıta olmadan kavuşmaları çok güçdür. Cezbe ve sülûk ni’metlerine kavuşmuş olan, Fenâ ve Bekâ ile şereflenmiş olan, (Seyr-i ilallah) ve (Seyr-i fillah) ve (Seyr-i anillah-i billah) ve (Seyr-i-fil-eş­yâ’i billah) yollarını geçmiş olan bir vâsıtanın yardımı lâzımdır. Bunun cezbesi, sülûkünden önce olmuş ise ve murâdlardan olarak yetişdirilmiş ise, bulunmaz bir ni’metdir. Onun sözleri, ölmüş kalbleri diriltmek için devâ­dır. Bakışları şifâdır. Taş kesilmiş kalbler, onun muhabbetine kavuşmakla yumuşak olur. Böyle devletli bir rehber ele geçmezse, meczûb olan sâlik de, büyük bir ni’metdir. Bu da tâlibleri yetişdirebilir. Onun yardımı ile, Fenâ ve Bekâ ni’metine kavuşurlar. Fârisî beyt tercemesi:

Gökler, Arşa bakılırsa aşağıdır. Yoksa, toprağa göre, çok yüksekdirler.

Allahü teâlânın lutfü ve ihsânı ile, böyle olgun ve oldurabilen bir zât ele geçerse, onun şerefli vücûdünün kıymetini bilmelidir. Kendini ona tâm tes­lîm etmelidir. Kendi se’âdetini onun rızâsına kavuşmakda aramalıdır. Onun râzı olmadığı şeyleri, kendi için felâket bilmelidir. Kısaca, bütün is­tekleri, onun rızâsına kavuşmak olmalıdır. Peygamberimiz “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmâtü etemmühâ ve ekmelühâ”, (Bir kimsenin bütün istekleri, benim getirdiğim şeyler olmadıkça, îmân etmiş olmaz) buyurdu.

Sohbetin edeblerine uymak ve şartlarını gözetmek, bu yolda herhâlde lâzımdır. Feyz yolu, ancak bununla açılır. Bunlar gözetilmezse, hiçbirşey el­de edilemez. Ondan “kaddesallahü teâlâ aleyhim ecma’în” fâide elde edi­lemez. Çok lâzım olan edeblerden ve şartlardan birkaçını bildiriyorum. Cân kulağı ile dinleyiniz:

Tâlib, gönülden, herşeyi çıkarıp, bütün varlığı ile pîrine bağlanmalıdır. Onun yanında, ondan izn almadan, nâfile ibâdet ve zikr yapmamalıdır. Onun yanında iken, ondan başka hiçbirşeye bakmamalıdır. Bütün gücü ile, ona bağlanıp oturmalıdır.