Hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâ ile öyle vaktim vardır ki...) buyuruldu. Burada bildirilen vakt, şimşek gibi gelip geçen tecellîler değildir. Çünki O Server “aleyhimüssalevâtü etemmühâ ve minette-hıyyâti ekmelühâ”, sevilmişlerin şâhıdır. O tecellî, O Server için süreklidir. Belki bu aralıksız tecellîde bulunan şeylerden biri bildirilmişdir ki, bu şey az zemân hâsıl olmakdadır. Tadını tadanlar, bunu iyi anlar.
MA’RİFET 6: (Allahü teâlâ ile öyle vaktim vardır ki, o zemân hiçbir melek ve hiçbir Peygamber bana ortak olamaz) hadîs-i şerîfini anlatırken, tesavvuf büyükleri ikiye ayrılmışdır: Birçoğu, burada bildirilen vakt, sürekli, kesiksiz vaktdir dedi. Başkaları ise, arasıra olan vaktdir dedi. Sözün doğrusu şöyledir ki, sürekli olmakla berâber, bunun arasıra olan yerleri de vardır. Yukarıda buna işâret etmişdik. Bu fakîre göre “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz”, arasıra olan vakt, nemâzda olmakdadır. Belki, bunun içindir ki, hadîs-i şerîfde, (Nemâz, gözümün bebeğidir) buyurularak, buna işâret olunmuşdur. Başka bir hadîs-i şerîfde, (Kulun Rabbine en yakın olduğu zemân, nemâzdadır) buyuruldu. Alak sûresinin ondokuzuncu [19] âyetinde, (Secde et ve yaklaş!) buyuruldu. Allahü teâlâya yakınlık ne kadar çok olursa, başka şeylerin araya karışması o kadar az olur.
Süâl: Tesavvuf büyüklerinden birkaçı “kaddesallahü teâlâ ervâhahüm” kendi hâllerinin kuvvetini, sürekli olduğunu bildirmek için, (Nemâzdaki hâlim, nemâzdan önceki hâlim gibidir) diyor. Yukarıdaki hadîs-i şerîf, hattâ âyet-i kerîme ise, hâlin sürekli olmadığını bildirmekdedir. Bu nasıl olur?
Cevâb: Zemânın sürekli olduğu meydândadır. Söz konusu olan, bu sürekli zemân içinde ayrıca az bulunan zemânların da olup olmamasıdır. Bu az zemânların bulunduğunu anlamıyanlar, buna yok demişlerdir. Bu makâma kavuşdurulanlar ise, varlığını bildirmişlerdir. Sözün doğrusu şudur ki, Resûlullahın “aleyhissalâtü vesselâmü vettehıyye” artıklarını toplamakla şereflendirilen bir kimse, nemâzda gönlünü toparlayıp, nemâzdaki o ni’metden biraz tadabilir. Fekat nemâzda Resûlullaha mahsûs olan ni’metin artıklarını toplamakla şereflenenler pekazdır. Allahü teâlâ, sonsuz olan ihsânı ile ve Muhammed aleyhissalâtü vesselâm hurmetine bu makâma bizleri de “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz” kavuşdursun!
MA’RİFET 7: Sıfatların sâhiblerinden olan müntehîler, bilgiler ve ma’rifetler bakımından meczûblara yakındırlar. Her ikisinin şühûdleri birbirine benzer. Çünki, ikisi de (Erbâb-i kulûb)dendirler. Bununla berâber, sıfatların sâhibleri, bilgilerin ve ma’rifetlerin inceliklerini anlarlar. Meczûblar böyle değildir. Bundan başka, sıfatların erbâbı, sülûk etmekle ve yukarı yükselmekle, yükselmemiş meczûblardan dahâ çok yaklaşırlar. Lâkin aslın sevgisi meczûbları sarmışdır. Arada perdeler varsa da, (Kişi, sevdiği ile berâberdir) hadîs-i şerîfine göre meczûblar da, asla yakın ve berâber sayılır. Meczûblar, sevgi bakımından, Muhammedî olan Evliyâya benzerler. Çünki, arada perdeler bulunsa bile, meczûblarda da aslın sevgisi vardır.
MA’RİFET 8: Tesavvuf büyüklerinden birkaçı, (Kutblar Tecellî-i sıfâta, Ferdler Tecellî-i zâta kavuşur) demişlerdir. Bu sözleri üzerinde biraz düşünmek lâzımdır. Çünki, kutb yaradılışda Muhammedîdir. Muhammedî olanlar, Tecellî-i zâta kavuşur. Evet, bu tecellînin de çeşidleri vardır.
4:33 minutes ( 2.11 MB)