437 287-Mektub

Hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâ ile öyle vaktim var­dır ki...) buyuruldu. Burada bildirilen vakt, şimşek gibi gelip geçen tecel­lîler değildir. Çünki O Server “aleyhimüssalevâtü etemmühâ ve minette-hıyyâti ekmelühâ”, sevilmişlerin şâhıdır. O tecellî, O Server için süreklidir. Belki bu aralıksız tecellîde bulunan şeylerden biri bildirilmişdir ki, bu şey az zemân hâsıl olmakdadır. Tadını tadanlar, bunu iyi anlar.

MA’RİFET 6: (Allahü teâlâ ile öyle vaktim vardır ki, o zemân hiçbir me­lek ve hiçbir Peygamber bana ortak olamaz) hadîs-i şerîfini anlatırken, te­savvuf büyükleri ikiye ayrılmışdır: Birçoğu, burada bildirilen vakt, sürek­li, kesiksiz vaktdir dedi. Başkaları ise, arasıra olan vaktdir dedi. Sözün doğ­rusu şöyledir ki, sürekli olmakla berâber, bunun arasıra olan yerleri de var­dır. Yukarıda buna işâret etmişdik. Bu fakîre göre “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz”, arasıra olan vakt, nemâzda olmakdadır. Belki, bunun için­dir ki, hadîs-i şerîfde, (Nemâz, gözümün bebeğidir) buyurularak, buna işâret olunmuşdur. Başka bir hadîs-i şerîfde, (Kulun Rabbine en yakın olduğu zemân, nemâzdadır) buyuruldu. Alak sûresinin ondokuzuncu [19] âyetinde, (Secde et ve yaklaş!) buyuruldu. Allahü teâlâya yakınlık ne ka­dar çok olursa, başka şeylerin araya karışması o kadar az olur.

Süâl: Tesavvuf büyüklerinden birkaçı “kaddesallahü teâlâ ervâhahüm” kendi hâllerinin kuvvetini, sürekli olduğunu bildirmek için, (Nemâzdaki hâ­lim, nemâzdan önceki hâlim gibidir) diyor. Yukarıdaki hadîs-i şerîf, hattâ âyet-i kerîme ise, hâlin sürekli olmadığını bildirmekdedir. Bu nasıl olur?

Cevâb: Zemânın sürekli olduğu meydândadır. Söz konusu olan, bu sü­rekli zemân içinde ayrıca az bulunan zemânların da olup olmamasıdır. Bu az zemânların bulunduğunu anlamıyanlar, buna yok demişlerdir. Bu ma­kâma kavuşdurulanlar ise, varlığını bildirmişlerdir. Sözün doğrusu şudur ki, Resûlullahın “aleyhissalâtü vesselâmü vettehıyye” artıklarını topla­makla şereflendirilen bir kimse, nemâzda gönlünü toparlayıp, nemâzdaki o ni’metden biraz tadabilir. Fekat nemâzda Resûlullaha mahsûs olan ni’metin artıklarını toplamakla şereflenenler pekazdır. Allahü teâlâ, son­suz olan ihsânı ile ve Muhammed aleyhissalâtü vesselâm hurmetine bu ma­kâma bizleri de “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz” kavuşdursun!

MA’RİFET 7: Sıfatların sâhiblerinden olan müntehîler, bilgiler ve ma’ri­fetler bakımından meczûblara yakındırlar. Her ikisinin şühûdleri birbirine benzer. Çünki, ikisi de (Erbâb-i kulûb)dendirler. Bununla berâber, sıfatla­rın sâhibleri, bilgilerin ve ma’rifetlerin inceliklerini anlarlar. Meczûblar böyle değildir. Bundan başka, sıfatların erbâbı, sülûk etmekle ve yukarı yük­selmekle, yükselmemiş meczûblardan dahâ çok yaklaşırlar. Lâkin aslın sevgisi meczûbları sarmışdır. Arada perdeler varsa da, (Kişi, sevdiği ile berâberdir) hadîs-i şerîfine göre meczûblar da, asla yakın ve berâber sayı­lır. Meczûblar, sevgi bakımından, Muhammedî olan Evliyâya benzerler. Çünki, arada perdeler bulunsa bile, meczûblarda da aslın sevgisi vardır.

MA’RİFET 8: Tesavvuf büyüklerinden birkaçı, (Kutblar Tecellî-i sıfâ­ta, Ferdler Tecellî-i zâta kavuşur) demişlerdir. Bu sözleri üzerinde biraz dü­şünmek lâzımdır. Çünki, kutb yaradılışda Muhammedîdir. Muhammedî olanlar, Tecellî-i zâta kavuşur. Evet, bu tecellînin de çeşidleri vardır.