Sonsuz kalınacak yer, yâ Cennetdir, yâ Cehennem! Bunlar hangisinde kalacakdır?
Cevâb: Buna cevâb vermek çok güç! Kıymetli yavrum! Biliyorsun ki, çok zemân bunu, bana sormuşdun. Kalbe râhat verecek bir cevâb bulunmamışdı. Bu süâli, hal etmek için, (Fütûhât-i mekkiyye) sâhibinin [Muhyiddîn-i Arabî]: (Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, kıyâmet günü, bunları dîne da’vet eder. Kabûl eden Cennete, etmiyen Cehenneme sokulur) sözü, bu fakîre iyi gelmiyor. Çünki âhıret, mükâfat yeridir, hesâb yeridir. Emr yeri, iş yeri değildir ki, oraya Peygamber gönderilsin! Çok zemân sonra, Allahü teâlâ, merhamet ederek, bu mes’elenin hâllini ihsân eyledi. Şöyle bildirdi ki, bu müşrikler, ne Cennetde, ne Cehennemde kalmıyacak, âhıretde dirildikden sonra, hesâba çekilip, kabâhatleri kadar mahşer yerinde azab çekecekdir. Herkesin hakkı verildikden sonra, bütün hayvanlar gibi, bunlar da, yok edileceklerdir. Bir yerde sonsuz kalmıyacaklardır. Bu cevâbımız Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” huzûrunda söylenseydi, hepsi beğenir, kabûl buyururdu. Herşeyin doğrusunu Allahü teâlâ bilir. Herkesin aklı, birçok dünyâ işlerinde bile, şaşırıp yanılırken, iyiliklerine, merhametine son bulunmıyan sâhibimizin, Peygamberleri ile haber vermeden, yalnız aklları ile bulamadıkları için, kullarını sonsuz olarak ateşde yakacağını söylemek, bu fakîre ağır geliyor. Böyle kimselerin sonsuz olarak Cennetde kalacaklarını söylemek, nasıl çok yersiz ise, sonsuz azâb çekeceklerini söylemek de, öyle yersiz oluyor. Nitekim, i’tikâdda ikinci imâmımız Ebül-Hasen-i Alî Eş’arî, bunların Cehenneme girmiyeceklerini söyliyorsa da, bu sözünden, Cennetde kalacakları anlaşılıyor. Çünki, ikisinden başka yer yokdur. O hâlde, cevâbın doğrusu bize bildirilendir. Ya’nî mahşer günü, hesâbları görüldükden sonra, yok edileceklerdir. Bu fakîre göre, kâfirlerin çocukları da böyle olacakdır. Çünki Cennete girmek, îmân iledir. Yâ kendisi îmân etmiş olacak veyâ îmânlının çocuğu olduğu için, yâhud ana-babası birlikde mürted olunca, kendisi Dâr-ül-islâmda kaldığı için îmânlı sayılmış olacakdır. Dâr-ül-islâmda bulunan müşriklerin çocukları ve zimmîlerin çocukları da Dâr-ül-harbdeki kâfirlerin çocukları gibidir. Çünki bu çocuklarda îmân yokdur. Bunlar Cennete giremez. Cehennemde sonsuz kalmak da, teklîfden sonra, inanmamanın cezâsıdır. Çocuk ise, mükellef değildir. Bunlar hayvanlar gibi, diriltilip, hesâbları görüldükden sonra, yok edileceklerdir. Eskiden, bir Peygamberin vefâtından sonra, çok vakt geçip, zâlimler tarafından din bozulup, unutulduğu zemânlarda yaşayıp, Peygamberlerden haberi olmıyan insanlar da kıyâmetde böyle sonradan, tekrâr yok edileceklerdir.
Ey yavrum! Bu fakîr, çok geniş ve çok derin düşünüyorum da, Peygamberimizin “aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselâm” haberi yetişmiyen, yer yüzünde, hiçbir yer kalmadığını anlıyorum. Bütün dünyânın, Onun da’vet nûru ile, güneş gibi aydınlandığı görülüyor. Hattâ, dıvâr arkasında bulunan, Ye’cûc ve Me’cûca bile ulaşmış bulunuyor.
Eski zemânlarda da, bütün dünyâda Peygamber gönderilmedik bir yer kalmamış gibidir. Hattâ, bundan en mahrûm zan edilen, Hindistânda bile hindlilerden bir Peygamber yapılmış; Allahü teâlânın emrleri bildirilmişdir. Hindistânın ba’zı kısmlarında, anlaşılıyor ki, Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât”
4:52 minutes ( 2.25 MB)