324 259-Mektub

Sonsuz kalınacak yer, yâ Cennetdir, yâ Cehennem! Bunlar hangisinde kalacakdır?

Cevâb: Buna cevâb vermek çok güç! Kıymetli yavrum! Biliyorsun ki, çok zemân bunu, bana sormuşdun. Kalbe râhat verecek bir cevâb bulunmamış­dı. Bu süâli, hal etmek için, (Fütûhât-i mekkiyye) sâhibinin [Muhyiddîn-i Arabî]: (Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, kıyâmet günü, bun­ları dîne da’vet eder. Kabûl eden Cennete, etmiyen Cehenneme sokulur) sözü, bu fakîre iyi gelmiyor. Çünki âhıret, mükâfat yeridir, hesâb yeridir. Emr yeri, iş yeri değildir ki, oraya Peygamber gönderilsin! Çok zemân son­ra, Allahü teâlâ, merhamet ederek, bu mes’elenin hâllini ihsân eyledi. Şöyle bildirdi ki, bu müşrikler, ne Cennetde, ne Cehennemde kalmıyacak, âhıretde dirildikden sonra, hesâba çekilip, kabâhatleri kadar mahşer yerin­de azab çekecekdir. Herkesin hakkı verildikden sonra, bütün hayvanlar gi­bi, bunlar da, yok edileceklerdir. Bir yerde sonsuz kalmıyacaklardır. Bu ce­vâbımız Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” huzûrunda söy­lenseydi, hepsi beğenir, kabûl buyururdu. Herşeyin doğrusunu Allahü te­âlâ bilir. Herkesin aklı, birçok dünyâ işlerinde bile, şaşırıp yanılırken, iyi­liklerine, merhametine son bulunmıyan sâhibimizin, Peygamberleri ile haber vermeden, yalnız aklları ile bulamadıkları için, kullarını sonsuz ola­rak ateşde yakacağını söylemek, bu fakîre ağır geliyor. Böyle kimselerin son­suz olarak Cennetde kalacaklarını söylemek, nasıl çok yersiz ise, sonsuz azâb çekeceklerini söylemek de, öyle yersiz oluyor. Nitekim, i’tikâdda ikinci imâ­mımız Ebül-Hasen-i Alî Eş’arî, bunların Cehenneme girmiyeceklerini söyliyorsa da, bu sözünden, Cennetde kalacakları anlaşılıyor. Çünki, iki­sinden başka yer yokdur. O hâlde, cevâbın doğrusu bize bildirilendir. Ya’nî mahşer günü, hesâbları görüldükden sonra, yok edileceklerdir. Bu fakîre göre, kâfirlerin çocukları da böyle olacakdır. Çünki Cennete girmek, îmân iledir. Yâ kendisi îmân etmiş olacak veyâ îmânlının çocuğu olduğu için, yâ­hud ana-babası birlikde mürted olunca, kendisi Dâr-ül-islâmda kaldığı için îmânlı sayılmış olacakdır. Dâr-ül-islâmda bulunan müşriklerin çocuk­ları ve zimmîlerin çocukları da Dâr-ül-harbdeki kâfirlerin çocukları gibi­dir. Çünki bu çocuklarda îmân yokdur. Bunlar Cennete giremez. Cehennem­de sonsuz kalmak da, teklîfden sonra, inanmamanın cezâsıdır. Çocuk ise, mükellef değildir. Bunlar hayvanlar gibi, diriltilip, hesâbları görüldükden sonra, yok edileceklerdir. Eskiden, bir Peygamberin vefâtından sonra, çok vakt geçip, zâlimler tarafından din bozulup, unutulduğu zemânlarda ya­şayıp, Peygamberlerden haberi olmıyan insanlar da kıyâmetde böyle son­radan, tekrâr yok edileceklerdir.

Ey yavrum! Bu fakîr, çok geniş ve çok derin düşünüyorum da, Peygam­berimizin “aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselâm” haberi yetişmiyen, yer yü­zünde, hiçbir yer kalmadığını anlıyorum. Bütün dünyânın, Onun da’vet nû­ru ile, güneş gibi aydınlandığı görülüyor. Hattâ, dıvâr arkasında bulunan, Ye’cûc ve Me’cûca bile ulaşmış bulunuyor.

Eski zemânlarda da, bütün dünyâda Peygamber gönderilmedik bir yer kalmamış gibidir. Hattâ, bundan en mahrûm zan edilen, Hindistânda bile hindlilerden bir Peygamber yapılmış; Allahü teâlânın emrleri bildirilmiş­dir. Hindistânın ba’zı kısmlarında, anlaşılıyor ki, Peygamberlerin “aleyhi­müssalevâtü vetteslîmât”