127 80-Mektub

80
SEKSENİNCİ MEKTÛB

Bu mektûb, mirzâ Fethullah-i Hakîme yazılmışdır. Yetmişüç fırka için­de, kurtulan bir fırkanın, Ehl-i sünnet fırkası olduğunu bildirmekdedir:

Hak teâlâ, Muhammed Mustafânın “alâ sâhibihessalâtü vesselâm” nûr­lu caddesinde yürümek nasîb eylesin! Fârisî mısra’ tercemesi:

İş budur. Bundan başkası hiçdir.

Hadîs-i şerîfde, müslimânların yetmişüç fırkaya ayrılacakları bildirildi. Bu yetmişüç fırkadan herbiri, islâmiyyete uyduğunu iddi’â etmekdedir. Ce­hennemden kurtulacağı bildirilen bir fırkanın kendi fırkası olduğunu söy­lemekdedir. Mü’minûn sûresi, ellidördüncü [54] ve Rûm sûresi otuzikinci âyetinde meâlen, (Her fırka, doğru yolda olduğunu sanarak, sevinmekde­dir) buyuruldu. Hâlbuki, bu çeşidli fırkalar arasında kurtulucu olan birinin alâmetini, işâretini, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” şöyle bildirmekdedir: (Bu fırkada olanlar, benim ve Eshâbımın gitdiği yolda bulunanlardır). İslâmiyyetin sâhibi kendini söyledikden sonra, Eshâb-ı kirâmı da “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în”, söylemesine lüzûm ol­madığı hâlde, bunları da söylemesi, (Benim yolum, Eshâbımın gitdiği yol­dur. Kurtuluş yolu, yalnız Eshâbımın gitdiği yoldur) demekdir. Nitekim Ni­sâ sûresi, yetmişdokuzuncu âyetinde meâlen, (Resûlüme itâ’at eden, elbet­te Allahü teâlâya itâ’at etmişdir) buyuruldu. Resûle itâ’at, Hak teâlâya itâ’at demekdir. Ona “sallallahü aleyhi ve sellem” uymamak, Allahü teâlâya is­yândır. Allahü teâlâya itâ’atin, Resûlüne itâ’atden başka olduğunu sanan­lar için nâzil olan, Nisâ sûresinin, (Allahü teâlânın yolu ile, Resûlünün yo­lunu birbirinden ayırmak istiyorlar. Senin söylediklerinin ba’zısına inanı­rız, ba’zısına inanmayız diyorlar. İkisi arasında ayrı bir yol açmak istiyor­lar. Bunlar, elbette kâfirdir) meâlindeki yüzkırkdokuzuncu âyeti, bunların kâfir olduklarını bildiriyor. Eshâb-ı kirâmın “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ec­ma’în” yolunda gitmeyip de, Peygambere “aleyhissalâtü vesselâm” uydu­ğunu söyliyen, yanılıyor. Ona “sallallahü aleyhi ve sellem” uymuş değil, is­yân etmiş oluyor. Böyle yol tutan, kıyâmetde kurtulamıyacakdır. Mücâde­le sûresinin, (Doğru birşey yapdıklarını sanıyorlar. Biliniz ki, onlar yalan­cıdır, kâfirdir) meâlindeki onsekizinci âyeti bu gibilerin hâlini gösteriyor.

Eshâb-ı kirâmın “aleyhimürrıdvân” yolunda giden, hiç şübhe yok ki, Ehl-i sünnet vel cemâ’at fırkasıdır. Allahü teâlâ, bu fırkanın yorulma­dan, yılmadan çalışan büyüklerine, bol bol mükâfat versin! Cehennemden kurtulan fırka, yalnız bunlardır. Çünki, Peygamberimizin “sallallahü aley­hi ve sellem” Eshâbına “aleyhimürrıdvân” dil uzatan, bunlara uymakdan, elbette mahrûmdur.

[Şî’îler, oniki kısmdır. Her kısmı da kollara ayrılmışdır. Ba’zısı abdest­siz, guslsüz gezer. Nemâz kılanları azdır. Hepsinin i’tikâdı, inanışı Ehl-i sün­netden ayrıdır. Alevî değildirler. (Alevî), Ehl-i beyti seven, onların yolun­da giden kimse demekdir. İmâm-ı Alîye ve bunun hazret-i Fâtımadan olan çocuklarına (Ehl-i beyt) denir. Ehl-i beyti sevmek şerefini Ehl-i sün­net kazanmış,