115 73-Mektub

Kur’ân-ı kerîmin hepsini ezberlemek farz-ı kifâye­dir. Kendine lâzım olmıyan fıkh bilgilerini öğrenmek, hâfız olmakdan dahâ iyidir). Beşinci cildde buyuruyor ki: (Başkalarına öğretmek için ilm öğrenmek, kendi işlemesi için öğrenmekden dahâ sevâbdır).]

Yavrum! Hak teâlâ, sana çok lutf ve ihsân ederek, bu genç yaşda tevbe etmekle ve islâm âlimlerinin yolunda bulunan birinin sohbetine kavuşdur­makla şereflendirmişdi. Bilemiyorum ki, nefs ve şeytânın ve din bilgisi ol­mıyan kötü arkadaşların arasında, o temiz hâlde kalabildin mi? Din düş­manları her yoldan gençleri aldatmağa uğraşırken, değişmeden, akıntıya karşı durmak kolay değildir. Gençlik zemânıdır. Para bol, nefsin her arzû­sunu yerine getirmek kolay ve arkadaşların çoğu da uygunsuz! Fârisî beyt tercemesi:

Cânım, yavrum! Sana sözüm, yalnız şudur: körpeciksin, yolun da çok korkuludur.

Kıymetli oğlum! Mubâhların fazlasından sakınmalısın. Mubâhları, lüzû­mu kadar kullanmalısın. Bunları da, Allahü teâlâya kulluk etmek niyyeti ile yapmalısın. Meselâ, birşey yirken, Allahü teâlânın emrlerini yerine ge­tirmek için kuvvetlenmeğe, giyinirken avret yerini örtmeğe ve soğukdan, sıcakdan korunmağa niyyet etmeli ve her mubâh için [ve ders çalışırken böy­le] gerekli niyyetler yapmalıdır. Büyüklerimiz azîmet ile hareket etmiş, ruh­satdan elden geldiği kadar kaçınmışdır. Mubâhları, zarûret mikdârı kullan­mak da azîmetdir. Bu devlet, bu ni’met ele geçmezse, mubâhlardan dışa­rı çıkmamalı, harâm ve şübhelilere taşmamalıdır. Allahü teâlâ kullarına çok merhamet ve ikrâm ederek, mubâh olan şeylerle zevklenmeğe izn ver­mişdir. Pekçok şeyleri mubâh etmişdir. Halâl olan bu sayısız zevkleri, lez­zetleri bırakıp da, harâm edilen birkaç zevke sapmak, Allahü teâlâya kar­şı, ne kadar edebsizlik olur. Hem de, harâm etdiği lezzetleri, dahâ fazlası ile mubâhlarda da yaratmışdır. Halâl olan çeşid çeşid ni’metlerin zevkle­ri bir yana, insanın işinden, Rabbinin râzı olmasından dahâ büyük zevk olur mu? Bir kimsenin işini, efendisinin beğenmemesinden dahâ büyük cefâ, sı­kıntı olur mu? Cennetde Allahü teâlânın râzı olması, Cennet ni’metlerinin hepsinden dahâ tatlıdır. Cehennemdekilerden Allahü teâlânın râzı olma­ması, Cehennem azâblarından dahâ acıdır.

Biz kuluz. Sâhibimizin emrindeyiz. Başı boş değiliz. Her istediğimizi yap­mağa serbest değiliz. İyi düşünelim! Uzağı gören akl sâhibi olalım! Kıyâ­met günü utanmakdan, pişmân olmakdan başka, ele birşey geçmez. Genç­lik çağı, kazanc zemânıdır. Merd olan, bu vaktin kıymetini bilip, elden kaçırmaz. İhtiyârlık herkese nasîb olmaz. Nasîb olsa da, râhat, elverişli vakt ele geçmez. Vakt de bulunsa, kuvvetsizlik, hâlsizlik zemânında, yarar iş ya­pılamaz. Bugün, her vaz’ıyyet elverişli iken, ananın babanın varlığı büyük ni’met iken, geçim derdi olmayıp fırsat elde iken, güç kuvvet yerinde iken, hangi özr ile, hangi sebeble, bugünün işi yarına bırakılabilir? Peygambe­rimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Yarın yaparım diyen helâk oldu, ziyân etdi) buyurdu. Eğer dünyâ işlerini yarına bırakırsan ve bugün hep âhıret işlerini yaparsan güzel olur. Fekat, bunun aksini yaparsan çok çirkin olur.