293 234-Mektub

Fârisî beyt tercemesi:

Rûhül-kudsün yardımı, imdâda yetişirse,

Mesîhin yapdıkları, nasîb olur herkese.

Oğlum! Tâm varlık, tâm yokluğun karşılığıdır. Mektûbun başında tâm varlık, Vâcib-ül-vücûdün hakîkatidir. Her iyiliğin ve üstünlüğün de tam ken­disidir demişdik. Böyle söylemek, topluca düşünerek olsa bile, o makâm için yakışık alamaz. Çünki, zıl olmak anlaşılır. Bu vücûdün karşılığı olan ade­min de, hiçbirşeye bağlılığı, benzerliği yokdur. Bu ademin de, her kötülü­ğün, her aşağılığın tâm kendisi olduğunu söylemek de burada yakışmaz. Çünki, bir bağlılık anlaşılabilir.

Birşey, tâm olarak ancak kendine tâm zıd, tâm karşı olan şey üzerinde meydâna çıkar. [Meselâ ılık su, soğukda sıcak görünür. Siyâh nokta, beyâz üzerinde belli olur. Yıldız gece karanlığında görülür.] Herşey, zıddı arasın­da belli olur. Bunun için tâm vücûd, tâm olarak, tâm yokluk üzerinde bel­li olur. Tâm yokluk, tâm varlığa bir ayna olur.

Tesavvuf yolunda, geri dönüp inmek, ilerlerken yükselmek kadar olur. [Çok çıkan, geri dönünce, çok iner.] Bir kimse, Allahü teâlânın yardımı ile tâm vücûde yükselirse, bu kimse dönüşde, tâm ademe kadar iner. Yükse­lirken ârifin şü’ûru gider, bilgisi kalmaz. İnerken şü’ûruna ve bilgisine ka­vuşur. Bu şü’ûr ve ma’rifet makâmında, onu hiç zıl bulunmayan ve zâtın şü’ûn ve i’tibârlarından da uzak olan (Tecellî-i zâtî) ile şereflendirirler. Bun­dan önce olan bütün tecellîlerin, ismler, sıfatlar, şü’ûn ve i’tibârât zıllerin­den bir zıllin perdesi arkasında olduğunu ona bildirirler. Her ne kadar ârif, o tecellîleri, ismlerin ve şü’ûnun arada perde olmayarak hâsıl olduğunu, tâm vücûdün perdesiz olarak tecellî etdiğini sanır ise de, bir zıllin perdesi arka­sında tecellî etmekdedir. Sübhânallah! Her kötülüğün, her aşağılığın yeri olan bu adem, vücûdün tam zûhuruna vâsıta olduğu için, güzellik kazan­makda, hiç kimsenin bulamadığına kavuşmakdadır. Kendisi kötü olan şey, araya güzelliğin karışması ile, güzel olmakdadır. İnsanın nefs-i emmâresi de, hep kötülüğe kayar. Ademe her şeyden dahâ çok yakındır. Bunun için, tâm tecellîye herşeyden dahâ çok kavuşmakdadır. Herşeyden dahâ yuka­rı çıkmakdadır. Fârisî mısra’ tercemesi:

İhsâna en uygun olan, günâh işleyenlerdir!

Ma’rifeti tâm olan bir ârif, bütün makâmlardan ileri yükseldikden ve her mertebeden geçerek indikden sonra, tâm ademe inerek Vücûd-i teâlâya ay­na olunca, sıfatların ve ismlerin bütün kemâlleri onda görünür. Tâm vücûd­de bulunan bütün latîfeler onda görünür. Ondan başka kimse bu ni’mete kavuşamaz. Bu ayna olmak ni’meti, onun boyuna göre biçilip dikilerek, üze­rine giydirilmiş kıymetli bir elbiseye benzer. Kemâllerin, üstünlüklerin zılleri, sûretleri, her ne kadar ilm-i ilâhîde birbirlerinden ayrılmışlar ise de ve ârifin ayna olması da, ilm mertebesinde ise de, ârifin aynası dışarıda var­dır ve bütün kemâlleri dışarda göstermekdedir.

Süâl: Ademin ayna olması ne demekdir? Adem, hiçbirşey değildir. Hangi bakımdan vücûdün aynası olmakdadır?