369 266-Mektub

Ehl-i dilin, kâfirlerin Cehennem­de kalmıyacaklarını söylemeleri de, Muhyiddîn-i Arabînin “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz” keşf ile, ya’nî kalbi ile anlıyarak, söylediği sözlerden­dir. Kalbe doğan şeylerde, çok hatâ olur. Din büyüklerinin, Peygamberi­mizden “sallallahü aleyhi ve sellem” ve Eshâb-ı kirâmdan “rıdvânullahi aleyhim ecma’în” alarak yazdıklarına muhâlif olan, böyle keşflerin, kıyme­ti ve ehemmiyyeti yokdur. [İbni Teymiyye de, kâfirlerin Cehennemde son­suz kalacaklarını inkâr etmekdedir.]

[Îmânın ikinci şartı, meleklere inanmakdır]. Melekler, Allahü teâlânın kullarıdır. Günâh işlemez ve yanılmaz ve unutmazlar. Tahrîm sûresi altın­cı âyet-i kerîmesinde meâlen, (Melekler, emr olundukları şeyde Allahü te­âlâya karşı gelmezler ve emr olundukları şeyi yaparlar) buyuruldu. Yimez­ler ve içmezler. [Ya’nî, yimeğe ve içmeğe ihtiyâcları yokdur.] Erkek ve di­şi değildirler. Kur’ân-ı kerîmde, meleklerin, erkeklere mahsûs kelime ve harfler ile bildirilmesi, erkeklerin kadınlardan dahâ şerefli ve dahâ üstün oldukları içindir. Nitekim, Allahü teâlâ, kendini de, bunun için, böyle ke­lime ve harflerle bildirmekdedir.

Allahü teâlâ, insanlardan ba’zısını Peygamber olarak seçdiği gibi, me­leklerden de ba’zılarını, Peygamber olarak ayırmışdır. Ehl-i sünnet âlim­lerinin çoğu buyurdu ki, (İnsanların büyükleri, meleklerin büyüklerinden dahâ üstündür). İmâm-ı Gazâlî, imâm-ı Mâlik ve şeyh Muhyiddîn-i Arabî, (Meleklerin büyükleri, dahâ üstündür) dedi. Bu fakîrin anladığına göre, me­leklerin evliyâlık tarafı Peygamberlerin evliyâlığından üstündür. Fekat, Ne­bîlerin ve Resûllerin yetişdiği bir derece vardır ki, melek oraya yetişemez. Bu şerefli derece, Peygamberlere “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” top­rak maddelerinden gelmişdir. Bu da, insana mahsûsdur. Yine bu fakîre gös­terildi ki, Peygamberliğin yüksekliği yanında, evliyâlığın yüksekliği, hiç kal­makda, büyük deniz yanında, bir damla kadar da görünmemekdedir. O hâl­de, Peygamberlik yolundan gelen üstünlük, evliyâlık yolundan kavuşulan yükseklikden, katkat dahâ üstündür. O hâlde, her bakımdan, toplu üs­tünlük Peygamberlerde, bir bakımdan üstünlük meleklerdedir. Sözün doğ­rusu, Ehl-i sünnet âlimlerinin çoğunun dediğidir. Allahü teâlâ, onların ça­lışmalarının mükâfatını bol bol ihsân eylesin! Demek oluyor ki, Evliyâdan hiçbiri, hiçbir Peygamberin derecesine çıkamaz. Velînin başı, dâimâ bir Pey­gamberin ayağı altındadır.

Şunu iyi bilmeli ki, herhangi bir sözde, âlimler ile sôfiyye arasında uy­gunsuzluk bulunursa, iyi ve ince düşünülünce, âlimlerin haklı ve doğru ol­duğu görülüyor. Bunun sebebi, âlimler Peygamberlere “aleyhimüssale­vâtü vetteslîmât” tâbi’ oldukları için, onların Peygamberlik derecelerine ve o derecelerin ilmlerine bakıyor. Bilgilerini oradan alıyorlar. Sôfiler ise, Pey­gamberlerin evliyâlık derecelerine ve buradaki ma’rifetlere bakıyorlar. Peygamberlik derecesinden alınan ilmler evliyâlık derecelerinden alınan ilmlerden, elbette dahâ doğrudur. Bu sözlerimi dahâ geniş, dahâ derin olarak aklı, ilmi yüksek, hakîkatleri anlamış, Allahü teâlânın rahmetleri­ne ve feyzlerine kavuşmuş, kıymetli oğlum, Muhammed Sâdıka yazdığım mektûbda [ikiyüzaltmışıncı mektûb] bildirdim. Arzû eden, oradan okusun! [Mürşid-i kâmiller, ictihâd derecesinde yüksek âlim oldukları için, hem ilm, hem de ma’rifet sâhibidirler. Ya’nî (Zül-Cenâhayn)dırlar.