054 31-Mektub

(Tev­hîd-i vücûdî) var diyenlerin sandığı gibi, görünenler, gösterenin kendi de­ğildir. Bir şeyin gölgesi, o şeyin kendisi değildir. Sözümüzü bir misâl ile da­hâ açıklıyalım: Büyük bir âlim, düşündüklerini bildirmek için, harfleri ve sesleri kullanır. Kafasındaki kıymetli bilgiyi, harflerin, seslerin içinde açığa çıkarır. Bu harfler ve sesler, o bilgileri gösteren ayna gibidir. Fekat, harfler, sesler bu bilgilerin aynıdır, bilgilerin kendisidir veyâ bu bilgilerin kendilerini kaplamışdır veyâ bunların kendilerine yakındır veyâ bilgile­rin kendileri ile berâberdir denemez. Ancak, harfler ve sesler, bu bilgile­ri meydâna çıkaran işâretlerdir. Bilgilere delâlet etmekden, belli etmek­den başka, birşey denemez. Bilgilerin, harf ve seslerle hiç benzerliği yok­dur. Benzerlik, berâberlik, vehm ve hayâl ile söylenebilir. Hakîkatda, böyle şeyler yokdur. Bu bilgiler ile, harfler ve sesler arasında görünmek, göstermek ve belli olmak, belli etmek gibi bağlılık olduğundan, ba’zı kimselerin vehminde, bu bağlılıkdan, birleşmek, berâberlik gibi şeyler do­ğuyor. Hakîkatde bunların hiçbiri yokdur.

İşte, Allahü teâlâ ile, bu âlem de böyledir. Göstermek ve gösterilmek­den, belli etmek ve belli olmakdan başka, hiçbir bağlılık yokdur. Mahlûk­ların herbiri, yaratanın varlığını gösteren birer alâmetdir. Onun ismlerinin, sıfatlarının büyüklüğünü bildiren, birer ayna gibidir. Bu kadarcık bağlılık ba’zı kimselerin hayâlinde büyüyerek, ba’zı şeyler söylemelerine sebeb ol­makdadır. Bu hâl, bilhassa, tevhîd üzerinde murâkabesi çok olanlarda gö­rülüyor. Murâkabelerinin sûreti, hayâllerinde yerleşiyor. Ba’zıları da ke­lime-i tevhîdin ma’nâsını, kısaca düşünüp, çok söylediklerinde, bu hâle dü­şüyor. Bunların her ikisi de, ilm ile hâsıl oluyor. Hâl ile ilgileri yokdur. Ba’zı­ları da, aşırı sevgi ile, bu hâle düşüyor. Allahü teâlâdan başka, hiçbir şeyin varlığını görmiyorlar. Bunların böyle görmesi, herşeyin yok olmasına se­beb olmaz. Çünki, hissimiz, aklımız ve islâmiyyet, herşeyin var olduğunu bildirmekdedir. Bu sevginin taşkınlığı zemânında, ba’zan, Allahü teâlânın kendisi ihâta etmiş, kendisi yakındır sanıyorlar. Sevgi ile hâsıl olan tevhîd, önce bildirdiğimiz iki tevhîdden dahâ yüksek olup, hâl ile hâsıl olmakda­dır. Fekat, bu da yanlışdır. İslâmiyyete uygun değildir. Bunu, islâmiyyete uydurmağa kalkışmak, boşuna uğraşmakdır. Felsefecilerin zan ile, kısa aklları ile söyledikleri, bozuk sözler gibidir. Fennin ve islâmiyyetin ışıkla­rı altında olmayıp da, yalnız zan ile konuşan felsefecileri, ilm adamı sanan ba’zı müslimânlar, bunların bozuk sözlerini, yazılarını, islâmiyyete uydur­mağa uğraşıyor. (İhvân-us-safâ) gibi kitâblar, böyle çürük sözleri, âyet-i ke­rîme ve hadîs-i şerîfler ile isbâta kalkışan câhiller tarafından yazılmışdır.

[Şimdi de, fıkh kitâblarında, harâm olduğu bildirilen birçok şeyleri Av­rupalılar, Amerikalılar yapdığı için, bunların harâm olmadığını, âyet ile, ha­dîs ile isbâta uğraşan Amerikan hayrânlarını görüyoruz. İslâmiyyeti, kâfir­lerin âdetlerine, tapınmalarına çevirmeğe uğraşan, bozuk kitâbları okuma­malıyız. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâblarında gösterilen, doğru yoldan ay­rılmamalıyız. Din düşmanlarının, âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfler ile süs­ledikleri, yaldızlı yeni fetvâlara, kitâblara, mecmû’a ve gazetelere aldan­mamalıyız. Senenin onbir ayında, din düşmanlığı yapan, Ramezân gelince, para kazanmak için, müslimân imiş gibi dinden bahs eden yazıları, din câhili gazeteleri okumamalı, bunlara inanmamalıdır!].