135 85-Mektub

85
SEKSENBEŞİNCİ MEKTÛB

Bu mektûb, mirzâ Fethullah-i Hakîme yazılmışdır. Sâlih işleri yapmak ve nemâzları cemâ’at ile kılmak lâzım olduğu bildirilmekdedir:

Allahü teâlâ, sizi, beğendiği işleri yapmağa kavuşdursun! İnsana önce i’tikâdını, îmânını düzeltmek lâzımdır. Bundan sonra, sâlih, yarar işleri yap­mak lâzımdır. İbâdetlerin hepsini kendinde toplayan ve insanı Allahü te­âlâya en çok yaklaşdıran yarar şey, nemâzdır. Peygamberimiz “aleyhissa­lâtü vesselâm”, (Nemâz dînin direğidir. Nemâz kılan kimse, dînini kuvvet­lendirir. Nemâz kılmayan, elbette dînini yıkar) buyurdu. Nemâzı doğru dü­rüst kılmakla şereflenen bir kimse, çirkin kötü şeyler yapmakdan korun­muş olur. Ankebût sûresinin kırkbeşinci âyetinde meâlen, (Doğru kılı­nan nemâz, insanı fahşâdan ve münkerden herhâlde uzaklaşdırır) buyurul­du. İnsanı kötülüklerden uzaklaşdırmayan bir nemâz, doğru nemâz değil­dir. Görünüşde nemâzdır. Bununla berâber, doğrusunu yapıncaya kadar, görünüşü yapmayı elden bırakmamalıdır. Büyüklerimiz “rahmetullahi aleyhim ecma’în”, (Bir şeyin hepsi yapılamazsa, hepsini de elden kaçırma­malıdır) buyurdu. Sonsuz ihsân sâhibi olan Rabbimiz, görünüşü hakîkat ola­rak kabûl edebilir. [Böyle bozuk nemâz kılacağına, hiç kılma dememelidir. Bu sözü din düşmanları çıkarmışdır. Böyle bozuk kılacağına doğru kıl de­melidir. Bu inceliği iyi anlamalıdır.]

Nemâzları cemâ’at ile ve huşû’ ve hudû’ ile kılmalıdır. Çünki, insanı dün­yâda ve âhıretde felâketlerden, sıkıntılardan kurtaracak ancak nemâzdır. Mü’minûn sûresi başındaki âyet-i kerîmede meâlen, (Mü’minler herhâlde kurtulacakdır. Onlar, nemâzlarını huşû’ ile kılanlardır) buyuruldu. [Köy­de, yolda nemâz kılmak için, kıbleyi bulmak lâzımdır. Kıble cihetini öğren­mek için, güneşi gören toprağa bir çubuk dikilir. Yâhud bir ipin ucuna anah­tar veyâ taş bağlanıp sarkıtılır. Takvîm yaprağında yazılı (Kıble sâati) vak­tinde, çubuğun, ipin gölgeleri kıble istikâmetini gösterir. Gölgenin güneş tarafında olan ucu, kıble ciheti olur.] Tehlüke, korku bulunan yerde yapı­lan ibâdetin kıymeti kat kat dahâ çok olur. Düşman saldırdığı zemân, as­kerin ufak bir iş görmesi, pekçok kıymetli olur. Gençlerin ibâdet etmele­ri de, bunun için dahâ kıymetlidir. Çünki, nefslerinin kötü isteklerini kır­makda ve ibâdet etmek istememesine karşı gelmekdedirler. Eshâb-ı Kehf, bir hicret yaparak din düşmanları arasından çıkdıkları için şerefli oldular. Peygamberimiz “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vettehıyyât” bir hadîs-i şerîf­de, (Fitnenin, fesâdın çoğaldığı zemânda ibâdet etmek, hicret ederek be­nim yanıma gelmek gibidir) buyurdu. Görülüyor ki, din düşmanlarının güçlük çıkarması, ibâdetlerin şerefini artdırmakda, sevâbı katkat çoğalmak­dadır. Zarar yapmak istemeleri, müslimânlar için fâideli olmakdadır. Da­hâ ne yazayım? Oğlumuz şeyh Behâeddîn, Allah adamları ile görüşmekden sıkılıyor. Zenginlerle, dünyâya düşkün olanlarla bulunmak istiyor. On­larla düşüp kalkmanın, insanı felâkete götüreceğini anlıyamıyor. Onların yağlı, tatlı yemeklerinin zehr gibi gönlü öldüreceğini, ahlâkı bozacağını dü­şünemiyor. Amân, amân kötü arkadaşlardan kaçınız! İnsanın dînine, îmâ­nına saldıran tatlı dilli, güler yüzlü korkunç düşmanlara aldanmamak için, çok uyanık olunuz. Sahîh olan hadîs-i şerîfde “alâ masdari-hessalâtü ves­selâm”, (Mal ve mevkı’ sâhiblerine, malı için, makâmı için alçalan kimse­nin dîninin üçde ikisi gider) buyuruldu. Mal için, mevkı’ kazanmak için, is­lâm düşmanlarına eğilenlere, dinlerinden, ibâdetlerinden vaz geçenlere ya­zıklar olsun! Sonsuz ni’metleri, se’âdetleri, birkaç günlük eğlence için el­den kaçırıyorlar.