Bu mektûb, hakîkatleri bilen, kardeşi meyân gulâm Muhammed hazretlerine yazılmışdır “rahmetullahi aleyhimâ”. Cezbe ve sülûk ve bunların ma’rifetleri bildirilmekdedir:
Bismillâhirrahmânirrahîm. Bize doğru yolu gösteren Allahü teâlâya hamd olsun! Allahü teâlâ, bize doğru yolu göstermeseydi, biz doğru yolu bulamazdık. Peygamberlerin hepsi “salevâtullahi teâlâ aleyhim ecma’în” doğru olarak gelmişdir. Onların sonuncusu ve en üstünü olan Muhammed “aleyhisselâm” hep doğru söylemişdir “salevâtullahi sübhânehu ve berekâtühu ve tehıyyâtühu aleyhi ve aleyhim ve alâ men’ tâbe’ahüm ecma’în ilâ yevmiddîn”.
Tâliblerin, gevşek ve yaradılışları aşağı olduklarından ve kâmil ve mükemmil olan bir Rehber bulamadıklarından, uzun yolu kısaltdıkları ve yüksekleri bırakıp, aşağı şeyler arkasında koşdukları görülmekdedir. Yolda ellerine geçen en değersiz şeyleri bile birşey sanıp, onlara bağlanıp kalmakda ve onları aranılan şey sanarak, yolun sonuna vardık, kâmil ve müntehî olduk demekdedirler. Yolun sonuna varanların ve aranılana kavuşanların, yolun sonundan ve vardıkları yüksek makâmlardan bildirdiklerini, bu aşağı yaradılışlı olanlar, hayâlleri geniş olduğu ve nefslerine uydukları için, kendi bozuk hâllerine benzetmekdedirler. Fârisî mısra’ tercemesi:
Fâre, rü’yâda deve olmuş!
Büyük denizden bir damlaya, hattâ damlanın görüntüsüne ve okyânusdan bir sızıntıya, hattâ bunun görüntüsüne kavuşunca, suya kavuşduk sanmışlardır. Maddeden yapılmış olan şeylerin ba’zısını, maddesiz, anlaşılamıyan şey bilmişler. Bunları görünce, Allahü teâlâya kavuşduklarını sanmışlardır. Benzeri olanı, benzeri olmıyana benzetmişler, onu bırakıp, buna sarılmışlar. Anlaşılamıyan bilgileri, başkalarından öğrenerek inananlar ve anlaşılamıyanı arayanlar, sülûk yolunu temâmlamıyan bu tâliblerden ve serâb ile avunan bu susuzlardan katkat dahâ iyidirler. Haklı ile haksız arasında ve doğru yolda gidenle yoldan sapan arasındaki ayrılık pekçokdur. Aradıklarına kavuşamıyarak, mahlûku sonsuz bilen tâliblere yazıklar olsun! Anlaşılabilen şeyleri anlaşılamıyan sanıyorlar. Suçları, keşflerinin yanlış olmasına bağışlanmayıp da, hesâba çekilirlerse, vay hâllerine! Yâ Rabbî! Unutduklarımızdan, yanıldıklarımızdan bizleri sorumlu tutma! Bir kimse, hacca gitmek istiyor. Sevinerek yola çıkıyor. Yolda, Kâ’beye benzer bir ev görüyor. Yalnız şekli benziyor ise de, onu Kâ’be sanıyor. Orada kalıyor. Bir başkası, hacca gitmiş olanlardan duyarak Kâ’beyi öğreniyor. Onu seviyor. Hacca gitmek istiyor. Fekat yola çıkmamış, bir adım atmamışdır. Bununla berâber, başka birşeye Kâ’be dememiş, yalnız Kâ’beye, doğru olarak inanmışdır. Bu kimse, yanılmış olan birincisinden dahâ iyidir. İkinci, Kâ’beye varmamış, fekat başka bir binâyı da Kâ’be sanmamış olan üçüncü bir hac yolcusu, doğru inanan, fekat yola çıkmamış olandan elbette dahâ iyidir. Çünki bu, hem inanmakda, hem de, kavuşmak için yolculuk yapmakdadır. Bunun dahâ üstün olduğu meydândadır.
4:14 minutes ( 1.96 MB)