273 221-Mektub

Sonu ise, uzaklık ve mahrûmlukdur. Baş­ka tarîklerde ise tersinedir. Yolların başkalığını buradan ölçmelidir ve bu yüksek yolun büyüklüğünü anlamalıdır! Çünki kurb ve şühûd ve tatlılık ve kazanç, uzaklığı ve ayrılığı gösterir. Uzaklık, başarısızlık, tatsızlık ve kavu­şamamak ise, yakınlığın çokluğunu bildirir. Anlıyan anlar. Bu gizli bilgi, şu kadar açılabilir ki, hiç kimseye kendinden dahâ yakın birşey yokdur. Ken­disine karşı, kurb, şühûd, lezzet, birşey bulmak gibi kazançları yokdur. Bun­ları başkasına karşı kendinde bulur. Aklı olana, bu kadar işâret yetişir.

5- Bu yolun büyükleri, ahvâli ve mevâcîdi, ahkâm-ı islâmiyyeye uydur­muşlardır. Zevkleri, ma’rifetleri, din bilgilerinin hizmetçileri yapmışlardır. İslâmiyyetin nefîs cevherlerini, çocuklar gibi, vecd ve hâl, ceviz ve cam par­çaları ile bir tutmazlar. Tesavvufcuların, aslı olmıyan sözlerine aldanmaz­lar. İslâmiyyete uymıyan ve sünnet-i seniyyeye sarılmıyan kimselerde hâ­sıl olan, âdet dışı hâlleri beğenmezler ve istemezler. Bunun için şarkı, çal­gı ve raks, dans için izn vermezler. Yüksek sesle zikr etmeğe bile cevâz ver­mezler. Hâlleri, kazançları devâmlıdır. Vaktleri değişmez. Başkalarına şim­şek gibi çakıp geçen, Zât-i ilâhînin tecellîleri, bunlara her ândır. Çabuk yok olan huzûra hiç kıymet vermezler. Onların makâmları, kazançları, huzûr­ların, tecellîlerin çok üstündedir. Buna yukarıda işâret etmişdik. Hâce Ubeydüllah-i Ahrâr “kuddise sirruh” hazretleri buyurdu ki, (Bu silsile-i aliy­yenin büyükleri “kaddesallahü teâlâ esrârehüm” gösteriş yapanlara, hop­layıp zıplayanlara benzemezler. Onların kazançları büyükdür).

6- Bu yolda, yol göstermek, bilmek ve öğretmekle olur. Külâh vermek­le ve babadan oğula kalmakla olmaz. Başka tarîklerde böyle olmakdadır. Hattâ son zemânlarda pîrlik ve mürîdlik yalnız külâh giydirmekle ve baba­dan kalmakla olur diyorlar. Bunun içindir ki, birden ziyâde üstâd olmaz di­yorlar ve yolu öğretene mürşid diyorlar. Onu pîr, ya’nî şeyh bilmiyorlar. Pî­re lâzım olan edebi, saygıyı ona göstermiyorlar. Böyle yapmaları, çok câ­hil oldukları ve yetişmemiş oldukları içindir. Bilmiyorlar ki, onların büyük­leri, yolu öğretene de, sohbetle yetişdirene de üstâd demişlerdir ve birden çok üstâd olabilir demişlerdir. Hattâ, kendi üstâdı hayâtda iken de, başka yerden dahâ çok istifâde edeceğini anlıyan bir kimse, ikinci bir üstâda gi­debilir. Fekat, birincisini kötülememek şartdır. Behâüddîn-i Buhârî “kad­desallahü teâlâ sirrehül’azîz”, bunun câiz olduğunu göstermek için, Buhâ­ra âlimlerinden, doğru fetvâ almışdır. Evet, birinden irâdet hırkası almış ise, başkasından irâdet hırkası almaz. İkincisinden, bereketlenmek için hırka alabilir. Fekat buradan, ikincisine hiç gidemiyeceği anlaşılmaz. Birinci hırka-i irâdet alması ya’nî yoluna girmesi, başkasından öğrenmesi, üçün­cüsünün de sohbetinde yetişmesi câiz olur. Bu ni’metin üçüne de bir yer­de kavuşursa büyük kazanç olur. Öğrenmesi ve sohbetde yetişmesi, birçok yerden olması da câizdir.

Pîr, ya’nî şeyh ne demekdir? Pîr, isteyene, Allahü teâlânın yolunu gös­terendir. Bu iş, öğretmekle başlar. Tarîkati öğreten, hem de islâmiyyeti öğ­reten bir üstâddır. Hırka veren, böyle değildir. Bunun için, öğreticiye kar­şı çok edebli olmak lâzımdır. Üstâd ismi, bunun hakkıdır.