224 186-Mektub

186
YÜZSEKSENALTINCI MEKTÛB

Bu mektûb, Kâbil müftîsi hâce Abdürrahmâna yazılmışdır. Sünnet-i seniyyeye uymağı, bid’atlerden kaçınmağı istemekdedir:

Allahü teâlâya ağlıyarak, sızlıyarak ve Ona sığınarak ve güvenerek yal­varıyorum ki, bu fakîri ve ona bağlı olanları, bid’at olan işleri yapmakdan korusun ve bid’atlerin güzel ve fâideli görünmelerine aldanmakdan muhâ­faza buyursun! Seçilmiş olanların, sevilenlerin efendisi, en üstünü hâtırı için bu düâyı kabûl eylesin! (Bid’at) demek, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” zemânında ve Onun dört halîfesi zemânlarında bulunmayıp da, din­de sonradan meydâna çıkan şeylere denir. Bid’atleri ikiye ayırmışlar: (Ha­sene) [güzel] ve (Seyyie) [kötü]. Resûlullahın ve dört halîfesinin zemânla­rında bulunmayıp da, dinde sonradan meydâna çıkan ve bir sünnetin unu­tulmasına sebeb olmıyan güzel şeylere, (Hasene) demişlerdir. Sünneti or­tadan kaldıran bid’ate de, (Seyyie) demişlerdir. Bu fakîr, bu bid’atlerin hiç­birinde güzellik ve parlaklık görmüyorum. Yalnız karanlık ve bulanıklık du­yuyorum. Eğer bugün, kalbler kararmış olduğundan, bid’at sâhibinin işle­ri iyi ve güzel görülürse de, yarın kıyâmet günü, kalbler uyandığı zemân, bunların zarar ve pişmânlıkdan başka bir netîce vermedikleri görülecek­dir. Fârisî beyt tercemesi:

Ciğeri yakan düşünceden, gözüme uyku girmedi, acabâ o sevgilim, geceyi kiminle geçirdi?

Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Bizim dînimizde yapılan her yenilik, her reform fenâdır, atılmalıdır). Atılması lâzım olan şe­yin neresi güzel olur? Bir hadîs-i şerîfde buyurdu ki: (Sözlerin en iyisi, Al­lahü teâlânın kitâbıdır. Yolların en iyisi, Muhammed aleyhisselâmın gös­terdiği yoldur. İşlerin en kötüsü, bu yolda yapılan değişikliklerdir. Bid’at­lerin hepsi dalâletdir, sapıklıkdır). Başka bir hadîs-i şerîfde, (Allahü teâ­lâdan korkunuz! Sözümü iyi dinleyiniz ve itâ’at ediniz! Ben öldükden sonra gelecekler, çok ayrılıklar göreceklerdir. O zemân, benim ve halîfele­rimin yolumuza sarılınız! Dinde yeni ortaya çıkan şeylerden kaçınınız! Çünki, bu yeni şeylerin hepsi bid’atdir. Bid’atlerin hepsi dalâletdir, doğru yoldan ayrılmakdır) buyuruldu. Dinde yapılan her değişiklik bid’at olun­ca ve her bid’at, dalâlet olunca, bid’atlerin hangisine güzel denilebilir? Bu hadîs-i şerîflerden anlaşılıyor ki, her bid’at sünneti ortadan kaldırmakda­dır. Bid’atlerin, bir kısmı kaldırır, bir kısmı kaldırmaz demek, pek yanlış­dır. Görülüyor ki, bid’atlerin hepsi seyyiedir, kötüdür. Resûlullah “sallal­lahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (İnsanlar, ortaya bir bid’at çıkarırlarsa, Allahü teâlâ, buna karşılık bir sünneti yok eder. Sünnete yapışmak, orta­ya bid’at çıkarmakdan iyidir). Hassân bin Sâbitin bildirdiği hadîs-i şerîfde, (Bir millet, dinlerinde bir bid’at yaparsa, Allahü teâlâ, buna benzeyen bir sünneti yok eder. Kıyâmete kadar bir dahâ geri getirmez) buyuruldu.

Âlimlerimizin hasene dedikleri bid’atlerden bir kısmına dikkat edilir­se, sünneti yok etmekde oldukları görülmekdedir. Meselâ, meyyiti kefen­lerken, ölünün başına sarık sarmağa (Bid’at-i hasene) demişler. İyi düşü­nülürse, bu bid’at, sünneti bozmakdadır. Çünki kefende sünnet, üç parça olmasıdır. Sarık dördüncü oluyor. Sünneti değişdiriyor. Değişdirmek, yok etmek demekdir. Âlimler, sarığın ucunu sol omuz üzerine sarkıtmak güzel olur demiş. Hâlbuki, iki kürek arasına sarkıtmak sünnetdir. Bu bid’at de, sünneti, açıkca yok ediyor. Bunun gibi âlimler, nemâzda, kalb ile niyyet et­mekle berâber, ağız ile de söylemek müstehab olur demişdir. Hâlbuki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimizin, Eshâb-ı kirâmın ve Tâbi’în-i ızâmın “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” söz ile niyyet etdik­leri, ne kuvvetli bir haber ile, ne de za’îf bir haber ile bizlere hiç ulaşma­mışdır. İkâmet okununca hemen (Allahü ekber) diyerek nemâza dururlar­dı. Bunun için, ağız ile niyyet etmek bid’at oluyor. Bu bid’ate hasene de­mişlerdir. Hâlbuki anlıyorum ki, bu bid’at, yalnız sünneti yok etmekle kalmıyor, farzı da yok ediyor. Çünki ağız ile niyyet etmek câiz olunca, çok kimse, yalnız ağızla niyyet ederek kalb ile niyyet etmediklerinden hiç korkmuyorlar. Böylece, nemâzın farzlarından biri olan kalb ile niyyet ya­pılmıyor. Bu farz yok oluyor. Nemâz kabûl olmuyor. Bunlar gibi dahâ ni­ce bid’atler, reformlar, herhangi bir bakımdan olsa bile, sünnetden fazla olu­yorlar. Bu ziyâdelik, sünneti değişdirmek demekdir. Değişiklik ise, yok et­mek demekdir.

O hâlde, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” sünnetine birşey kat­mamalı ve Onun Eshâb-ı kirâmına “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” uy­malıdır. Çünki, Eshâb-ı kirâmdan herbiri, gökdeki yıldızlar gibidir. Herhan­gi birine uyan se’âdete kavuşur.

[İbni Âbidîn diyor ki, (Nemâza başlarken niyyet etmenin farz olduğu söz­birliği ile bildirildi. Niyyet, yalnız kalb ile olur. Yalnız söz ile niyyet etmek bid’atdir. Kalb ile niyyet edenin, şübheden, vesveseden kurtulmak için, söz ile de niyyet etmesi câizdir.)]

Kıyâs ve ictihâd, bid’at değildirler. Çünki bunlar, (Nusûs)un, ya’nî âyet­lerin ma’nâlarını meydâna çıkarmakdadırlar. Bu ma’nâlara başka birşey ek­lemezler. (Ey akl sâhibleri! İyi anlayınız!) meâlindeki âyet-i kerîme, kıyâs ve ictihâdı emr etmekdedir.