265 219-Mektub

 219

İKİYÜZONDOKUZUNCU MEKTÛB

Bu mektûb, mirzâ Ebrece yazılmışdır. İnsan, câhil olduğu için, bedeni­nin hastalığını gidermeğe çalışmakdadır. Kalbin dünyâya düşkün olması has­talığından haberi bile olmadığı bildirilmekdedir:

Allahü teâlâ, sizi ayblardan, kusûrlardan korusun. Sizi lekeliyecek şey­lerden, geçmiş ve gelecek bütün insanların en üstünü hurmetine “aleyhi ve alâ âlihi ve sahbihi ecma’în minessalevâti etemmühâ ve minetteslîmâti ekmelühâ” muhâfaza buyursun! Ey mes’ûd ve temiz kardeşim! İnsanın be­denine bir hastalık gelince ve uzvunda bozukluk olunca, o hastalığı gider­mek ve o bozukluğu düzeltmek için, o kadar uğraşır da, kalb hastalığı kendisini sonsuz ölüme ve bitmez tükenmez azâblara sürüklediği hâlde, bu korkunç hastalıkdan kurtulmağı hiç düşünmemekdedir ve onu gidermek için hiç kıpırdamamakdadır. Kalbin hasta olması demek, Allahü teâlâdan başka şeylere tutulmuş olmasıdır. Eğer, kalbin bu tutulmasını hastalık bil­mezse, çok alçak kimsedir. Eğer bilir de, aldırış etmezse, çok pisdir. Bu has­talığı anlamak için, (Akl-i mu’âd) lâzımdır. (Akl-i me’âş), kısa görüşlü ol­duğundan, ancak, görünüşe bakar. Akl-i me’âş, dünyânın geçici lezzetle­rine bakarak, kalb âfetlerini hastalık bile saymadığı gibi, akl-i mu’âd da, âhi­retde verilecek sevâblara bakarak, bedendeki bozuklukları, hastalık say­maz. Akl-i me’âş, kısa görüşlü, akl-i mu’âd keskin görüşlüdür. Akl-i mu’âd, Peygamberlerde “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” ve Evliyâda bulunur. Akl-i me’âşı, mala düşkün olanlar, dünyâya bağlı olanlar beğenir. Arada­ki farkı düşünmelidir. Akl-i mu’âdı kuvvetlendiren şeyler, ölümü düşünmek, âhıretde olacak şeyleri öğrenmek ve âhıret derdi ile şereflenmiş olanlarla birlikde bulunmakdır. Fârisî beyt tercemesi:

Aranılan hazînenin nişânını verdim sana, belki sen kavuşursun, biz varamadıksa da.

Bedenin hastalığı, ahkâm-ı islâmiyyenin yerine getirilmesini güçleşdir­diği gibi, kalb hastalığı da, islâmiyyete uymağı güçleşdirmekdedir. Şûrâ sû­resi, onüçüncü âyetinde meâlen, (Müslimân olmalarını istemekliğin, kâfir­lere çok güç gelmekdedir) ve Bekara sûresinin kırkbeşinci âyetinde meâ­len, (Nemâz kılmak, ibâdet etmek, yalnız mü’minlere güç gelmez) buyurul­du. Görünen uzvların kuvvetden düşmesi, ibâdeti güçleşdirdiği gibi, kalb-de îmânın za’îflemesi de güçleşdirmekdedir. Yoksa, islâmiyyetin her em­rinde kolaylık vardır. Bekara sûresinin yüzseksenbeşinci âyetinde meâlen, (Allahü teâlâ, size kolaylık yapmak istiyor, güçlük çıkarmak istemiyor) ve Nisâ sûresinin yirmiyedinci âyetinde meâlen, (Allahü teâlâ, emrlerinin hafîf olmasını diledi. Çünki, insanlar za’îf yaratıldı) buyuruldu. Bu iki âyet-i kerîme de, sözümüzü isbât etmekdedir. Fârisî mısra’ tercemesi:

Bir kimse kör ise, güneşin suçu ne?

Bunun için, bu hastalığı gidermek çok lâzımdır. Bunun mütehassısı olan hakîmlere sığınmak farz-ı ayndır. Resûl, ancak haber verir.