247 209-Mektub

209
İKİYÜZDOKUZUNCU MEKTÛB

Bu mektûb, mîr Muhammed Nu’mân-i Bedahşî “kaddesallahü sirrehul’a­zîz” hazretlerine yazılmışdır. Kendinin (Mebde’ ve Me’âd) adındaki kitâ­bında yazılı bir bilgiyi açıklamakdadır:

Elhamdü lillahi Rabbil’âlemîn. Vessalâtü vesselâmü alâ seyyidilmürse­lîn ve âlihittâhirîn ecma’în. Seyyid hazretleri, kıymetli kardeşim mîr Mu­hammed Nu’mân, Allahü teâlâ ile olunuz! Buradakiler, çok şükr iyiyiz. İn­sana râhatlık veren o serâyınızda, sizden ayrılırken, kardeşim Muhammed Eşref, (Mebde’ ve Me’âd) kitâbındaki bir yazının açıklanmasını istemişdi. Vakt dar olduğundan, birşey anlatılamamışdı. Şimdi, o yazıyı açıklamağı dü­şündüm. Böylece, dostlarımın sıkıntısını gidermek istedim. O yazı şöyle idi: (Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” vefâtından bin ve birkaç sene geç­dikden sonra, hakîkat-i Muhammedî, kendi yerinden yükselerek, Kâ’benin hakîkati ile birleşir. Bu zemân, hakîkat-i Muhammedî ismi, hakîkat-i Ah­medî adına döner ve Zât-i ilâhînin mazharı olur. İki ism de, ism sâhibi gi­bi olurlar. Îsâ “aleyhisselâm” gökden inerek, Muhammed aleyhisselâmın dî­nine göre yaşayacağı zemâna kadar, hakîkat-i Muhammediyyenin yeri boş kalır. O zemân, Îsâ aleyhisselâmın hakîkati, kendi makâmından yükselerek, hakîkat-i Muhammediyyenin boş kalmış olan makâmına yerleşir).

Cevâb: Bir insanın hakîkati demek te’ayyün-i vücûbî demekdir. O kim­senin te’ayyün-i imkânîsi, bu te’ayyün-i vücûbînin zılli, görüntüsüdür. Bu te’ayyün-i vücûbî, Allahü teâlânın ismlerinden bir ismdir. Alîm, kadîr, mürîd, mütekellim gibi dahâ nice ismlerinden biridir. Allahü teâlânın bu ismi, o kimsenin rabbidir. Ya’nî, ona gelen her feyz, bu ismden gelir. Bu ism ile Allahü teâlânın çeşidli bağlantıları vardır. Sıfat mertebesinde, Allahü teâlâya bu ism verilir. Sıfatlar, Allahü teâlâdan ayrı olarak vardırlar. Şân mertebesinde de Allahü teâlâya bu ism verilir. Şân mertebesi, Allahü te­âlâdan ayrıca var değil ise de, bir bakımdan ayrıca vardırlar. Sıfat ile şân arasındaki fark (Sülûk ve cezbe)yi anlatan mektûbda bildirilmişdi. Anla­şılmıyan yerleri varsa, o mektûbdan okuyunuz! [Bu mektûb, birinci cildin ikiyüzseksenyedinci mektûbudur].

Şânın varlığı, yalnız i’tibâr ile ya’nî bir bakımdan ise de, bu şânın üstün­de de, başka bir bakımdan, başka bir mertebe de vardır. O mertebe bu şâ­nın mebde-i vücûd-i i’tibârîsidir. Allahü teâlânın bu ismi, bu mertebede de vardır. Bu mertebenin üstünde de, dahâ başka bir bakımdan dahâ yüksek mertebe olur. Fekat, insan gücü bunu anlıyamaz. Bu fakîr [ya’nî, İmâm-ı Rabbânî hazretleri], bu mertebeyi de geçirildim. Fekat, bu mertebenin üs­tünde, insan yok gibi olmakdadır. (Her ilm sâhibinden dahâ büyük âlim var­dır). Arabî beyt tercemesi:

Ni’mete kavuşana âfiyet olsun! Zevallı âşık, bir damla ile doysun!

Ehlullah ya’nî Evliyâ, kendi yaradılışlarına, güçlerine göre, bu merte­belere kavuşmakda birbirlerinden çok ayrıdırlar. Evliyâ arasında, Allahü teâlânın ismine yetişenler pek azdır.