256 213-Mektub

213
İKİYÜZONÜÇÜNCÜ MEKTÛB

Bu mektûb, nakîb seyyid şeyh Ferîd hazretlerine yazılmışdır. Va’z ve na­sîhat vermekde, Ehl-i sünnet âlimlerine uymağı övmekdedir:

Allahü teâlâ, sizi, zâtınıza yakışmıyan herşeyden korusun! Yüce ceddi­niz “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmât” hurmetine düâmı kabûl buyur­sun! Errahman sûresinde, altmışıncı âyetinde meâlen, (İyiliğin karşılığı, an­cak iyilik olur) buyuruldu. Sizin ihsânlarınıza, hangi ihsânla karşılık yapa­cağımı bilemiyorum. Ancak, mubârek zemânlarda, din ve dünyâ selâme­tiniz için düâ etmeğe çabalıyorum. Elhamdülillah, elimde olmıyarak, bu va­zîfe nasîb olmakdadır. Mükâfât olabilecek başka bir ihsân da, va’z ve na­sîhatdir. Eğer kabûl buyurulursa, bizim için ne büyük ni’met olur.

Ey asîl ve şerefli efendim! Va’zların özü ve nasîhatların kıymetlisi, Al­lah adamları ile buluşmak, onlarla birlikde bulunmakdır. Allah adamı ol­mak ve islâmiyyete yapışmak da, müslimânların çeşidli fırkaları arasında, kurtuluş fırkası olduğu müjdelenmiş olan, Ehl-i sünnet vel-cemâ’atin doğ­ru yoluna sarılmağa bağlıdır. Bu büyüklerin yolunda gitmedikçe kurtuluş olamaz. Bunların anladıklarına tâbi’ olmadıkça, se’âdete kavuşulamaz. Akl sâhibleri, ilm adamları ve Evliyânın keşfleri, bu sözümüzün doğru olduğunu bildirmekdedirler. Yanlışlık olamaz. Bu büyüklerin doğru yolun­dan hardal dânesi kadar, pekaz ayrılmış olan bir kimse ile arkadaşlık etme­ği, öldürücü zehr bilmelidir. Onunla konuşmağı, yılan sokması gibi korkunç görmelidir. Allahdan korkmayan ilm adamları, hangi fırkadan olursa olsun, zındıkdırlar. [Yetmişiki bid’at fırkasının hepsi Ehl-i sünnet değildir. Bun­ların en kötüsü şî’îler ile vehhâbîlerdir.] Bunlarla konuşmakdan, arkadaş­lık etmekden, kitâblarını okumakdan, evlerine, köylerine gitmekden de sa­kınmalıdır. Dinde hâsıl olan bütün fitneler ve azılı din düşmanlığı, hep böy­le zındıkların bırakdıkları kötülükdür. Dünyâlık ele geçirmek için, dînin yı­kılmasına yardım etdiler. Bekara sûresinin onaltıncı âyet-i kerîmesinde me­âlen, (Hidâyeti vererek, dalâleti satın aldılar. Bu alış verişlerinde birşey ka­zanamadılar. Doğru yolu bulamadılar) buyuruldu. Bu âyet-i kerîme, bun­ları bildirmekdedir. İblîsin râhat, sevinçli oturduğunu, kimseyi aldatmak­la uğraşmadığını gören bir zât, (Niçin insanları aldatmıyorsun, boş oturu­yorsun?) dedikde, (Bu zemânın kötü din adamları, benim işimi çok güzel yapıyorlar, insanları aldatmak için bana iş bırakmıyorlar) demişdi. Orada­ki talebeden, mevlânâ Ömer, iyi yaradılışlıdır. Yalnız, kendisine arka olmak, doğruyu söylemesi için kuvvetlendirmek lâzımdır. Hâfız imâm da, aklını fik­rini dînin yayılmasına vermişdir. Zâten her müslimânın böyle olması lâzım­dır. Hadîs-i şerîfde, (Kendisine deli denilmiyen kimsenin îmânı temâm olmaz) buyuruldu. Biliyorsunuz ki, bu fakîr, söyliyerek ve yazarak, iyi kimselerle konuşmanın ehemmiyyetini anlatmağa uğraşıyorum. Kötü kim­selerle arkadaşlıkdan, bunların kitâblarını okumakdan kaçınmasını tekrâr tekrâr bildirmekden usanmıyorum. Çünki, işin temeli bu ikisidir. Söylemek bizden, kabûl etmek sizden. Dahâ doğrusu, hepsi Allahü teâlâdandır. Al­lahü teâlânın hayrlı işlerde kullandığı kimselere müjdeler olsun! [Zemânı­mızda, ingiliz câsûsları, mezhebsizler, zındıklar, din adamı şekline girdiler.

Hak sözü bilen ve söyliyen din adamı bulunmaz oldu. Se’âdete kavuşmak için, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâblarını okumakdan başka çâre kalmadı. Hakîkat Kitâbevinin bütün kitâbları, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâbların­dan toplanmışdır. Bunları bütün müslimânlara tavsiye ederiz. Ehl-i sünnet kitâbları demek, dört mezhebden birinin kitâbları demekdir.]

İhsânlarınızın çokluğu, bu yazılara sebeb oldu. Başınızı ağrıtmak ve usandırmak düşüncesini unutdurdu. Vesselâm.