381 266-Mektub

Abdüllah ibni Abbâs ve Abdüllah ibni Mes’ûd “ra­dıyallahü anhüm”, bu âyet-i kerîmenin, tegannîyi yasak etdiğine yemîn et­mişdir. İmâm-ı Mücâhid, Furkan sûresi, yetmişikinci âyetinin meâl-i şerî­finin, (Günâhları afv ve magfiret edilecek olanlardan biri, tegannî, şarkı okunan yerlerde bulunmıyanlardır) olduğunu bildirdi. İ’tikâdda mezhebi­mizin imâmı olan, Ebû Mensûr-i Mâ-Türîdînin, (Zemânımızdaki, tegannî ile okuyan hâfızların, nağmelerini işiterek, Kur’ân-ı kerîmi ne güzel oku­dun diyen kimse, kâfir olur. Karısı boş olur. O zemâna kadar, yapdığı ibâ­detlerinin sevâbı gider) dediğini, kitâblar yazmakdadır. Ebû Nasr-ı Deb­bûsî buyuruyor ki, kâdî Zahîreddîn-i Hârezmî buyurdu ki, (Bir şarkıcıdan veyâ başka bir yerden tegannî dinliyen veyâ başka, herhangi bir harâm işi gören kimse, harâm olduğuna inanarak veyâ inanmıyarak, bunlara, ne güzel dese, o anda îmânı gider. Çünki Allahü teâlânın emrine ehemmiyyet vermemiş olur. İslâmiyyete kıymet vermiyen kimsenin, kâfir olacağını, bü­tün müctehidler, sözbirliği ile bildirmişdir. Böyle kimselerin ibâdetleri kabûl olunmaz. Önce kazanmış olduğu sevâblar yok edilir. Böyle felâket­den Allahü teâlâya sığınırız!).

Mûsikînin harâm olduğunu bildiren, âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfler ve fıkh âlimlerinin yazıları o kadar çokdur ki, saymak güçdür. Tegannînin câ­iz olduğunu gösteren, mensûh bir hadîs veyâ bir fetvâ görülürse, ehemmiy­yet vermemelidir. Çünki hiçbir âlim, hiçbir zemânda, tegannînin mubâh ol­duğuna fetvâ vermemiş, raks [dans] etmeğe izn verilmemişdir. İmâm-ı Zı­yâeddîn-i Şâmî “rahmetullahi aleyh”, (Mültekıt) adındaki kitâbında böy­le bildirmekdedir.

Tesavvufcuların birşeyi yapıp yapmaması, halâl veyâ harâm olmasını gös­termez. Onlara bakılmaz. Yapdıklarına da birşey demeyiz. Ma’zûr görürüz. Onların hâlini, Allahü teâlâ bilir ve bildiği gibi karşılar. Birşeyin halâl ve­yâ harâm olduğunu anlamak için, imâm-ı a’zam Ebû Hanîfenin, imâm-ı Ebû Yûsüf Ensârînin ve imâm-ı Muhammed Şeybânînin sözlerine bakılır. Ebû Bekr-i Şiblî ve Ebül-Hüseyn-i Nûrî ve Cüneyd-i Bağdâdî “rahmetullahi aley­him” gibi, tesavvuf büyüklerinin yapıp yapmadıklarına bakılmaz. [Fekat, bunların islâmiyyetden verdikleri haberler çok doğrudur. Bildirdikleri­nin hepsine inanmak ve uymak lâzımdır.] İslâmiyyetden ve tarîkatden ha­beri olmıyan, ham sofular, pîrimiz böyle yapdı diye, behâne ederek, hay­huy etmeği, tegannî ve dans etmeği, din ve ibâdet hâline sokmuşlar. Bun­larla sevâb kazanıyoruz sanmışlar. En’âm sûresinin yetmişinci ve A’râf sûresinin ellinci âyetinde meâlen, (Ey sevgili Peygamberim “sallallahü aleyhi ve sellem”! Dinlerini, ibâdetlerini, [şarkı ile, mûsikî ile] oyun ve eğ­lence hâline sokanlardan uzak ol! Onlar Cehenneme gideceklerdir) buyu­rulmuşdur.

Yukarıda bildirilenlerden anlaşılıyor ki, harâm olduğu kat’î olan işleri, beğenen kâfir olur. Müslimân değildir, mürted olmuşdur. [Hâlbuki ha­râmları, tatlı gelse dahî, çirkin bilerek, üzülerek yapanlar kâfir olmaz.] O hâlde, düşünmeli ki, harâmlara kıymet verenlerin ve bunları ibâdet bilen­lerin hâli ne oluyor? Cenâb-ı Hakka sonsuz hamd ve şükr olsun ki, bizi ye­tişdiren büyüklerimiz, bu pisliğe bulaşmadı. Kendilerine uyarak, bu şenî’ şeyleri yapmakdan bizleri kurtardılar. İşitdiğime göre, büyük üstâdımın kıy­metli oğulları, tegannîye tutulmuş. Cum’a geceleri toplanıp, ilâhîler, kasî­deler okumağı âdet edinmiş. Orada bulunan tanıdıklarımızın çoğu da, bunlara uyup, geliyormuş. Bunu duyunca çok, hem de pekçok hayret etdim. Başkalarının talebesi, kendi üstâdlarının yapdığını behâne ederek, onlar da yapıyor. İslâmiyyetin yasak etdiğini, pîrlerinin yapması ile örtbas ediyor­lar. Hakları olmamakla berâber, kendilerine pîrlerini siper ediyorlar. Hâl­buki, bizim arkadaşlarımız, bu kabâhatlerine acabâ neyi behâne edebile­cekler? Hem islâmiyyet harâm etmiş, hem de büyüklerimiz kaçınmışdır. Bu işi, islâmiyyet de, tesavvuf da beğenmiyor. İslâmiyyet men’ etmeseydi bi­le, yalnız büyüklerimizin yolunda bulunmıyan şeyleri yapmak, ne kadar çok şenî’ olurdu? Ayrıca, islâmiyyet de harâm etdiğinden, şenâ’atin büyüklü­ğünü düşünmelidir. Hepinize selâm ederim.

[İmâm-ı Rabbânî “kuddise sirruh” hazretleri, üçüncü cildin yetmişi­kinci mektûbunda, hâce Hüsâmeddîn Ahmede buyuruyor ki:

(Kur’ân-ı kerîmi, kasîdeleri ve mevlidi güzel sesle okumak câizdir. Ha­râm olan, nağme yapmak, ya’nî sesi mûsikî perdelerine uydurmakdır ki, harfler değişmekde, ma’nâ bozulmakdadır. Bunları, nağme yapmadan ve Allah rızâsı için okumak şartı ile, güzel sesle okumak câizdir. Fekat, din­lerini kayırmıyanlar, bu şartları gözetmiyeceklerinden, buna da müsâ’ade etmemek, bu fakîre dahâ uygun geliyor). Kadın, erkek, bir arada olmamak da lâzımdır].