413 282-Mektub

282
İKİYÜZSEKSENİKİNCİ MEKTÛB

Bu mektûb, Bedî-uz-zemâna gönderilmişdir. Hızır “aleyhisselâm” ve İl­yâs “aleyhisselâm” ile buluşmağı bildirmekdedir:

Allahü teâlâya hamd olsun! Onun seçdiği kullarına selâm olsun! Çok ze­mândan beri, sevdiklerimiz Hızır “alâ nebiyyinâ ve aleyhissalâtü vesselâm” için soruyorlar. Onun için bu fakîre lâzım olan bilgi verilmediğinden cevâb yazmıyordum. Bugün sabâh vakti toplanmışdık. İlyâs “aleyhisselâm” ile Hı­zır “alâ nebiyyinâ ve aleyhimessalevâtü vetteslîmât” rûhânî şekllerde gel­diler. Hızır “aleyhisselâm” rûhânî olarak dedi ki, (Biz rûhlar âlemindeniz. Allahü teâlâ, bizim rûhlarımıza öyle kuvvet vermişdir ki, insan şeklini alı­rız. İnsanların yapdığı işleri, bizim rûhlarımız da yapar. İnsanların yapdığı gibi yürürüz, dururuz, ibâdet ederiz). (Nemâzları şâfi’î mezhebine göre mi kılarsınız?) dedim. (Biz islâmiyyete uymakla emr olunmadık. Kutb-i me­dârın işlerine yardım ederiz. Kutb-i medâr şâfi’î mezhebinde olduğu için, biz de onun arkasında şâfi’î mezhebine göre kılıyoruz) dedi. Bu sözünden anlaşıldı ki, bunların ibâdetine sevâb yokdur. Yanında bulundukları kim­seler gibi ibâdet ederler. İbâdetin yalnız şeklini yaparlar. Bu konuşmadan da anladım ki, vilâyetin kemâlâtı şâfi’î mezhebine uygundur. Peygamber­lik kemâlâtının hanefî mezhebine bağlılığı vardır. Kıyâmete kadar hiç Pey­gamber gelmiyecekdir. Bu ümmete bir Peygamber gönderilse idi, hanefî mezhebine göre ibâdet ederdi. Hâce Muhammed Pârisâ “kuddise sirruh” hazretlerinin, (Füsûl-i sitte) kitâbındaki, (Hazret-i Îsâ “alâ nebiyyinâ ve aley­hissalâtü vesselâm” gökden indikden sonra, imâm-ı a’zam Ebû Hanîfe “radıyallahü teâlâ anh” mezhebine göre iş yapar) sözünün ne demek oldu­ğu şimdi anlaşıldı. Bu iki büyükden yardım ve düâ istemeği düşündüm. (Al­lahü teâlânın lutfüne, ihsanına, ni’metlerine kavuşan bir kimseye biz ne ya­pabiliriz?) dedi. Sanki kendilerini aradan çekdiler. Hazret-i İlyâs “alâ ne­biyyinâ ve aleyhissalâtü vesselâm” bu konuşmaya hiç katılmadı. Birşey söylemedi. Vesselâm.