159 107-Mektub

Cevâb: Bunu ayıracak, tâlibin vicdânıdır. O kimse ile konuşunca, tâlibin kalbinde, dünyâ sevgisi azalıp, Allahü teâlâya bağlılığı artarsa onun, kerâ­met sâhibi bir Velî olduğunu anlar. Eğer böyle olmazsa, istidrâc gösteren bir yalancı olduğu anlaşılır. Onun sözleri ile, kalbinde bir değişiklik duymı­yan kimse, hayvan gibi olan câhil bir kimsedir. Hevesi olan, isteği bulunan tâlib, kalbindeki bu değişikliği, çok güzel sezer. Bu seçilmiş, nûrlu insanlar, câhillerin duymamasına ehemmiyyet vermez. Çünki rûhu hasta, (Basîreti), kalb gözü kör olanlar, duygusuz olur. Kalbdeki bu değişikliğini anlamak­dan dahâ mühim ve dahâ lüzûmlu birçok bilgilerden, bu câhillerin haberi yokdur. (Velî olmak için, Allahü teâlânın ahlâkı ile ahlâklanmalıdır) demiş­lerdir. Ya’nî Allahü teâlânın sıfatlarına uygun sıfatlar Evliyâda hâsıl olur. Fekat, bu benzerlik, yalnız ismdedir ve uygunluk, sıfatların topluluğunda­dır. Yoksa, sıfatların husûsiyyetlerinde berâberlik olamaz. (Allahü teâlânın ahlâkı ile ahlâklanınız) emrini anlatırken, Hâce Muhammed Pârisâ “kud­dise sirruh”, (Tahkîkât) ismindeki fârisî kitâbında buyuruyor ki, (Allahü te­âlânın bir ismi, (Melik)dir. Bu, herşeye hâkim, gâlib demekdir. Tâlib tesav­vuf yolunda ilerlerken, kendi nefsine hâkim, gâlib olur ve başkalarının kalblerine te’sîr etmeğe başlarsa, bu sıfat ile ahlâklanmış olur. Allahü te­âlânın bir ismi de, (Semî’)dir. Ya’nî işiticidir. Tâlib, doğru sözü herkesden kabûl eder ve gizli hakîkatleri, cân kulağı ile duyarsa, bu sıfatla, huylanmış olur. Bir sıfatı da, (Basîr)dir. Ya’nî, Allahü teâlâ, herşeyi görür. Tâlibin kalb gözü açılır ve firâset ışığı ile, kendi ayblarını ve başkalarının iyi huylarını görürse, ya’nî başkalarını kendinden dahâ üstün görürse ve Allahü teâlâ­nın her ân gördüğünü, göz önünde bulundurarak, hep Allahü teâlânın be­ğendiği şeyleri yaparsa, bu sıfatla huylanmış olur. Bir sıfatı da, (Muhyî)dir. Ya’nî Allahü teâlâ dirilticidir. Tâlib, unutulmuş sünnetleri canlandırır, meydâna çıkarırsa, bu sıfatla, sıfatlanmış olur. Bir sıfatı da Mümîtdir. (Mü­mît), öldürücü demekdir. Tâlib, sünnetlerin yerine yerleşmiş olan, bid’at­leri men’ eder, yok ederse, bu sıfatla sıfatlanmış olur. Bütün sıfatlar, bun­lar gibidir). Câhiller, bu ahlâklanmayı başka dürlü anlamış ve yoldan çık­mışdır. Velîler, ölüleri diriltir, gayb olan şeyleri bilir sanmışlar. Böyle, da­hâ nice bozuk düşüncelere saplanmışlardır. Hâlbuki ba’zı zanlar, günâhdır.

Hârika, yalnız ölüleri diriltmek, istediğini öldürmek demek değildir. İl­hâm yolu ile gelen bilgiler, kerâmetlerin en büyüğüdür. Nitekim, mu’cize­lerin en kuvvetlisi ve kıyâmete kadar kalanı Kur’ân-ı kerîm mu’cizesidir.

Gözü açmalı, iyi görmeli ki, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri ilmler, ma’rifetler, nisan yağmuru gibi yağmakdadır. O kadar çok oldukları hâlde, hepsi islâmiyyete uygundur. İslâmiyyetden kıl kadar ayrılanı yokdur. Bu da, hepsinin doğru olduğuna açık bir alâmetdir. Zâten, yüksek hocam Muham­med Bâkî-billah “kuddise sirruh”, (Size ilhâm olunan ilmlerin hepsi doğ­rudur) buyurmuşdur. Fekat ne fâide ki, hocam hazretlerinin sözü, sizin için güvenilecek sened değildir. Kendinize, bir de pîrini çok seven diyorsunuz. Mektûbunuzda, inâd ve i’tirâz kokusu vardı. Fekat, kıymetli bilgilerin ya­zılmasına sebeb olduğundan, iyi oldu.

Fârisî beyt tercemesi:

Elbet bulunur, bir güzellik çirkinde;

İnci gibi görünür dişler, zencîde.

Şaşılacak şeydir ki, bundan önceki mektûbunuzda çok sevgi ve saygı gös­termişdiniz. Arka arkaya gördüğünüz iki rü’yâdan dolayı eski hâllerinizden tevbe etdiğinizi ve bu yola sıkı bağlandığınızı ve tecdîd-i îmân etdiğinizi de yazmışdınız. Bir ay geçmeden bu hâlinizin değişdiği anlaşılıyor ve pek ça­buk eski hâlinize döndüğünüz görülüyor. Bu gerilemeniz, o iki rü’yânın şey­tânî olduğu veyâ yanlış bir keşf olduğu düşüncesini hâsıl etmekdedir. O mek­tûbunuz nasıldı, bu mektûbunuz nasıldır? Fârisî beyt tercemesi:

Söyle ona, neden kötülük yapıyor?

Bana değil, kendi kendine ediyor.

Doğru yolda olanlara ve Muhammed Mustafânın “aleyhi ve alâ âlihis­salevâtü vetteslîmât” izinde gidenlere Allahü teâlâ selâmet versin!