Bu fakîr “kuddise sirruhül’azîz” mektûblarımda ve kitâblarımda, vücûd zâtdan başkadır dediğim zemân, zıl olan vücûdün başka olduğunu bildirmişdim. Bu zıl olan vücûd de, dışardaki [ilmdeki değil] her varlığın başlangıcıdır. Bu vücûde mâlik olan mâhiyyetler, hâricde var olan mertebelerin her mertebesinde bulunurlar. Bunu iyi anlamalı. Birçok yerde işe yarar.
Görülüyor ki, Allahü teâlânın sekiz sıfatı da dışarda vardır. Mahlûklar da dışarda vardır.
Ey oğlum! İnce bilgileri dinle! Allahü teâlânın kemâlleri, Zât-i ilâhî mertebesinde, zâtdan başka değildirler. Meselâ ilm sıfatı, o mertebede, Zât-i teâlâdan başka değildir. Bunun gibi, zâtın hepsi kudretdir. Zâtın bir parçası ilm, başka bir parçası kudret değildir. Orada parçalanmak, ayrılmak yokdur. Zâtda böyle olan bütün kemâller, ilm mertebesinde genişlemişler, birbirinden ayrılmışlardır. Zât-i ilâhîde, o basîtlik, o toplu kemâller hiç değişmeksizin, ilm sıfatında hepsi dağılmışlardır. Zâtda bulunan bütün kemâller, üstünlükler, ilmde de yerleşmişlerdir. İlmdeki bu kemâllerin de, zılleri vardır. Bu zıllere (Sıfatlar) denilmişdir. Bunların da asl kaynağı Zât-i teâlâ olduğundan, Zât-i teâlânın varlığı ile vardırlar. (Füsûs) kitâbının sâhibi, birbirlerinden ayrı olarak ilmde bulunan, ya’nî (Vücûd-i ilmî)leri olan kemâllere, (A’yân-i sâbite) demişdir. Bu fakîre göre, mümkinlerin, ya’nî mahlûkların hakîkatleri, ademlerle bu ademlere yerleşmiş olan kemâllerin zılleridir. (Adem), yokluk demek olup, her kötülüğün, her bozukluğun kaynağıdır. Bunu biraz açıklıyalım. Cân kulağı ile dinleyiniz! Adem, vücûdün karşılığıdır. Ya’nî yokluk, varlığın tâm tersidir. Ona bütün bütün aykırıdır. Bunun için, her kötülüğün, her bozukluğun başlangıcıdır. Hattâ kötülüklerin, bozuklukların tâ kendisidir. Vücûd, toplu iken, her iyiliğin, her üstünlüğün tâ kendisi olduğu gibidir. O asl mertebede, vücûd, zâtdan başka olmadığı gibi, o vücûdün tersi olan adem de, yokluk mâhiyyetinden başka değildir. O mertebede, o mâhiyyete yok denilemez. Tâm yoklukdur. Bu yokluk mâhiyyetinin ilm-i ilâhîde ayrıldığı mertebelerde, bu mâhiyyetden hâsıl olan parçalara yok denilebilir. Bunlar o mâhiyyetden başkadırlar denilebilir. O toplu olan yokluk mâhiyyetinden meydâna gelmiş gibi olan ve bu mâhiyyetin zılli gibi olan adem, o zıllerin her parçasında başka başkadır. Bunu dahâ aşağıda açıklıyacağız. Bu adem, o toplu mertebede, her kötülüğün, her bozukluğun tâm kendileri olduğundan ve ilm-i ilâhîde, her kötülük, başka kötülüklerden ayrı olduğundan, ilm-i ilâhîde birbirlerinden ayrılmış olan herbir kemâl ve her bir hayr karşılarında bulunan herbir kötülük üzerine aks etmiş, birbirleri ile birleşmişlerdir. Herbiri kötülük ve bozukluk olan ademler, kendileri ile birleşmiş olan kemâller ile birlikde, mümkinlerin, ya’nî mahlûkların mâhiyyetleri, ya’nî aslları olmuşdurlar. Böyle olmakla berâber, bu ademler, bu mâhiyyetlerin aslları, özleri gibidirler. Bu kemâller ise, bunların özellikleri gibidirler. İşte bu fakîre göre, (A’yân-ı sâbite), bu ademler ve bunlarla birleşmiş olan kemâllerin her ikisidir. Her dilediğine gücü yeten Allahü teâlâ, bu yokluk mâhiyyetlerini bütün lüzûmlu şeyleri ile birlikde ve ilm-i ilâhîde bu ademlere aks etmiş olan vücûd zıllerinin kemâlleri ile birlikde, mümkinlerin, mâhiyyetleri yapmışdır. Dilediği zemân, bu mâhiyyetleri, ilmdeki vücûd zılline yaklaşdırarak, dışardaki varlıkları yaratmışdır. Bu mâhiyyetleri, dışardaki varlıklara başlangıç eylemişdir.
5:15 minutes ( 2.43 MB)