281 229-Mektub

229
İKİYÜZYİRMİDOKUZUNCU MEKTÛB

Bu mektûb, mirzâ Hüsâmeddîn Ahmede “kuddise sirruh” yazılmışdır. Bu yolun, büyüğümüzün yolu olduğu bildirilmekdedir:

Allahü teâlâya hamd olsun! Onun seçdiği kullarına, selâm olsun! Sizi öz­liyenlere göndermiş olduğunuz kıymetli mektûblar, ard arda gelmekde, se­vincimizi artdırmakda ve sevgimizi çoğaltmakdadır. Allahü teâlâ, buna karşılık olarak size, bizim tarafımızdan bol bol iyilikler versin! Bildirmiş ol­duğunuz şübhelerden, örtülü kalmış şeylerden birkaçı için kısaca cevâb ya­zıyorum.

Bizim bulunduğumuz yol, tâm o büyüğümüzün yoludur “kaddesallahü sirrehül akdes”. Nisbetimiz, tam onun mubârek nisbetidir. O yoldan dahâ yüksek ve o nisbetden dahâ uygun ve üstün bir yol ve bir nisbet yokdur ki, insan onu seçmiş olsun. Böyle olmakla birlikde, san’atlerin olgunlaşması ve her nisbetin temâmlanması, düşüncelerin, buluşların birbirlerine eklen­meleri ile olur. Meselâ, Sîbeveyh zemânında olan nahv bilgisi, sonra gelen­lerin düşüncelerinin eklenmesi ile, binlerce kat artmış, dahâ düzgün ve te­miz olmuşdur. Özü yine, Sîbeveyhin ortaya koyduğu nahv bilgisidir. Son­ra gelenler, bu özü genişletmiş, süslemişlerdir. Şeyh Alâüddevle “kuddise sirruh” buyurdu ki, (Vâsıtalar çoğaldıkça, yol dahâ kısalır ve düzgün olur). Böyle, yolu temizlemek, süslemek şeklinde olan yenilikler ve bilgiler, bir­kaç kimsenin böyle hayâller kurmasına yol açmış. İyi incelenirse, bütün bun­ların kendiliğinden olduğu, yorularak, uğraşarak yapılmadığı görülür. Bu fakîrin “kuddise sirruh” mektûblarına ve risâlelerine bakacak olursanız, bu yolun, Eshâb-ı kirâmın “aleyhimürrıdvân” yolu olduğu anlatılmakdadır. Bu nisbetin, her nisbetden dahâ üstün olduğu gösterilmekdedir. Bu yol ve bu yolun büyükleri, öyle övülmekdedir ki, bu büyüklerin yetişdirdiklerinden hiçkimse, bunun yüzde birini bile söylememişdir. Bundan başka, bu fakîr, hergün ve geceleri, her hareketimde ve sözlerimde, bu yolun edeblerini ve emrlerini titizlikle gözetmekdeyim. Kıl kadar ayrılığa ve yeniliğe göz yu­mulmamakdadır. Ne kadar şaşılır ki, bütün bu iyi taraflar görülmemekde­dir. Eğer, üzüntülü bir günde, dostlardan birine biraz sert söylenmiş ise, bu göze çarpmışdır. Şuna dahâ çok şaşılır ki, siz de böyle boş sözlere inanmak­dasınız. İşitir işitmez râhatınız kaçıyor. İyi gözle bakmak lâzım ise bu iyi göz­lülük, yalnız, böyle söyliyenler için midir? Bize hüsn-i zan olunmaz mı? Sö­zün kısası şudur ki, dedi-kodu sözlere inanılacak, dostluk bunlara göre ola­caksa, söz taşıyanların ellerinden kurtuluş olamaz. Bunun için de sağlam dostluk kurulamaz. Dedi-kodulara kulak vermeyiniz ve geçmişleri unutu­nuz! Böylece dostluk yıkılmasın, eski sıkıntılar aradan kalksın!

Büyük hocamızın çocuklarının yetişdirilme, okuma çağları geldi ve geçmek üzeredir, diyorsunuz ve kıymetli vasıyyetlerini hâtırlatıyorsunuz. Kıymetli efendim! Başımızın tâcı olan çocuklarına hizmetçilik etmekle şereflenmek, biz hizmetçileri için büyük se’âdetdir. Ne yazık ki, bildiğiniz engellerden dolayı, görünen hizmetleri yapmakla şereflenemiyoruz. Yük­sek vasıyyetin vaktini bekliyoruz. Engellerin ortadan kalkdığını ve dedi-ko­du yollarının kapandığını anlarsanız, hemen işâret buyurunuz. Oraya ge­lip, birkaç gün orada bu hizmetimizi yapmağa çalışalım. İyi düşünülürse bu işde hemen vasıyyet emrini yerine getirmek için gelmeğe çalışacağız. Yok­sa, zâhirlerini ve bâtınlarını sizin terbiye etmeniz, onlar için bulunmaz bir kazancdır. Başkasının yardımı lâzım değildir. Mevlânâ Abdüllatîfden işit­diğimize göre, çocukların okutulmasını, yetişdirilmesini meyân Muhammed Kılınc kendi üzerine almış, siz de bunu uygun görmüşsünüz. Bunu işitince şaşırdık. O, bilmiyerek, birşeyler düşünebilir. Fekat siz bunu nasıl uygun buldunuz? Muhammed Kılıncın üzücü hâllerinin, başka yere de bulaşaca­ğından korkuyorum. Vesselâm.