332 260-Mektub

Bunun için, gözü hep yukarıdadır. Bütün varlığı ile halka bakamamakdadır. Nübüvvet sâhibi ise,yükselme ma­kâmlarının hepsini bitirip de indiği için, bütün varlığı ile insanları Hak te­âlâya çağırmağa bakmakdadır. Bunu iyi anla! Bu şerefli bilgileri, şimdiye kadar, hiçbir kimse söylememişdir.

Yukarı çıkışda, toprak maddeleri, insanın bütün parçaları içinde, en yukarı yükseleni olduğu gibi, inişde de, en aşağı inerler. Çünki bunların ya­ratıldığı yer, hepsinden dahâ aşağıdır. Hepsinden dahâ aşağı indiği için, onun sâhibinin da’veti, dahâ kuvvetli olur. O, herkesden dahâ çok fâide verici olur.

Ey oğlum! Bizim yolumuzda seyr kalbden başlar. Kalb de, Âlem-i emr­dendir. Bunun için, söze Âlem-i emrden başlandı. Başka tarîkatlerde, ön­ce nefsin tezkiyesinden, temizlenmesinden başlanır. Cesedi temizlerler. Bundan sonra, Âlem-i emre sıra gelir. Allahü teâlânın dilediği kadar yük­selirler. Bunun içindir ki, başkalarının sonu, bu büyüklerin başında yerleş­dirilmişdir. Bu tarîk, yolların en çok yaklaşdırıcısı olmuşdur. Çünki bu seyr­de, nefsin tezkiyesi ve cesedin temizlenmesi de birlikde olmakdadır. Böy­lece, yol kısa olur. Bunun içindir ki, bu büyükler, Âlem-i halkın seyrini bo­şuna vakt geçirmek bilirler. Hattâ, zararlı, işi bozucu olduğunu anlamışlar­dır. Çünki başka tarîkatlerin sâlikleri, sıkıntılı riyâzetler ve ağır mücâhe­delerle tezkiye yaparak, Âlem-i halkın sûretinin çöllerini geçdikden son­ra, Âlem-i emrin seyrine başlayınca ve kalbin çekilmesi ve rûhun lezzet al­ması hâsıl olunca çok olur ki, bu çekilmeğe ve lezzete bağlanıp kalırlar. Âlem-i emrin mekânsız, maddesiz olması bunları aldatır. Bu âlemin nasıl olduğu anlaşılmaması karşısında, nasıl olduğu hiç anlaşılamıyan maksada, hedefe gitmeği unuturlar. Bunun içindir ki, bir sâlik, (Otuz senedir rûhu­mu Hak sanarak tapındım) demişdir. Bir başkası, âyet-i kerîmedeki (İsti­vâ)nın iç yüzü ve Arşın üstündeki münezzeh mertebenin görünmesi, an­laşılması güc olan ma’rifetlerdir demişdir. Hâlbuki, yukarıda bildirilenler­den anlaşıldı ki, münezzeh dedikleri o mertebe, mahlûklar dâiresindedir. Hiçbirşeye benzemez görünür ise de, benzetilir. Tenzîh gibi görünen teş­bîhdir. Bu yüksek yolun büyükleri “kaddesallahü teâlâ esrârehümül’a­zîz” böyle değildirler. Seyre, Cezbe makâmından başlarlar. Lezzetlerin yar­dımı ile, ilerlerler. Bu çekiliş ve lezzet bunlar için başkalarının riyâzetle­ri ve mücâhedeleri gibi olur. Başkalarının kavuşmalarını bozan şeyler, bu büyüklerin kavuşmalarına yardımcı olurlar. Âlem-i emrin mekânsızlığını, maddesizliğini, mekânlı, maddeli bulur; tâm mekânsız olanı ararlar. O âlemin anlaşılamazlığını anlaşılabilir bularak, hiç anlaşılamıyana yükselir­ler. Bunun için de, başkaları gibi, vecde, hâle aldanmazlar. Bu yolun cevi­zine, cam parçalarına, çocuklar gibi bakmazlar. Tesavvufcuların, yaldızlı boş sözleri ile öğünmezler. Onların anladık sanarak söyledikleri ile iftihâr etmezler. Yalnız bir olanı isterler. İsm ve sıfatları değil, yalnız zâtı ararlar.

Yukarıda bildirilen yükselme, yaradılışda, tâm uygun, Muhammedî olanlar içindir. Bunlar, Âlem-i emrin, hem Âlem-i sagîrde olan, hem de Âlem-i kebîrde olan, beş cevherinin bütün derecelerine yükselebilirler. Bunların aslları olan, Allahü teâlânın ismlerinin zılleri dâiresinden de pay alırlar. Bu zıllerin aslları olan ismlerin ve sıfatların makâmında da seyr ederler. Yaradılışda tâm uygun dedim. Çünki Muhammedî olduğu hâlde,