183 144-Mektub

144
YÜZKIRKDÖRDÜNCÜ MEKTÛB

Bu mektûb, hâfız Mahmûda yazılmışdır. Seyr ve sülûkü bildirmekdedir:

Allahü teâlâ, yüksek derecelerde sonsuz ilerlemek nasîb eylesin! İnsan­ların efendisi ve mi’râc gecesi, Rabbinden ayrılmayan gözlerin sâhibi “sal­lallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hâtırı için, düâmızı kabûl buyursun! Âmîn. Fârisî mısra’ tercemesi:

Her ne olursa olsun, sevgiliden anlatmak dahâ tatlı!

(Seyr), hareket demekdir. (Sülûk), ilerlemek demekdir. İkisi de ilmin, bilginin ilerlemesidir. Madde hareketi değildir. (Seyr-i ilallah) demek, aşağı bilgilerden, yüksek bilgilere ilerlemek, ilmde durmadan yüksel­mekdir. Böylece, mahlûklara âid herşey bilindikden sonra, Allahü teâlâ­nın ilmine kadar varılır. Bu bilgiler başlayınca, mahlûklara âid bilgilerin hepsi unutulur. Bu hâle (Fenâ) denir. (Seyr-i fillah) demek, Allahü teâlâ­nın ismleri, sıfatları, şü’ûn ve i’tibârâtı ve takdîsâtı ve tenzîhâtı mertebe­lerinde ilmin ilerlemesi demekdir. Böylece anlatılamayan, işâretle bildi­rilemiyen ve ism verilemiyen, birşeye benzetilemiyen, kimsenin bileme­diği, anlıyamadığı mertebeye varılır. Bu seyre (Bekâ) denir. Üçüncü sey­re, (Seyr-i anillah-i billah) denir. Bu da, ilmin hareketidir. Yüksek bilgi­lerden aşağı bilgilere inilir. Böylece, mahlûkları bilmeğe kadar inilir. Bü­tün vücûb mertebelerinin bilgisi unutulur. Bundan sonra, dördüncü seyr başlar. Buna (Seyr-i eşyâ) denir. Birinci seyrde unutulmuş olan, eşyânın bütün bilgileri, şimdi yavaş yavaş ele geçer. Bu dördüncü seyr, birinci seyrin tersidir. Üçüncü seyr de, ikinci seyrin karşılığıdır.

Seyr-i ilallah ile Seyr-i fillah, vilâyeti elde etmek içindir. Çünki (Vilâyet), Fenâ ve Bekâ demekdir. Üçüncü ve dördüncü seyrler, da’vet makâmını el­de etmek içindir. Da’vet makâmı, Peygamberlere mahsûsdur “salevâtulla­hi teâlâ ve teslîmâtühü alâ cemî’ihim umûmen ve alâ efdalihim husûsan”. O Peygamberlerin hepsine ve ayrıca en üstünleri olana, Allahü teâlânın afv ve selâmları olsun! Peygamberlerin izinde bulunanların en üstünlerine de bu makâmdan bir pay ayırırlar. Yûsüf sûresinin, (Ey sevgili Peygamberim! Onlara de ki, benim yolum budur. Sizi gafletden uyandırarak, Allahü te­âlâya çağırıyorum. Ben ve benim izimde bulunanlar çağırıcıyız) meâlinde­ki yüzsekizinci âyeti bunu göstermekdedir.

İşte tesavvuf yolunun başı ve sonu bunlardır. Bunları, tâlibleri teşvîk ve sâliklerin kıymetlerini bildirmek için yazıyorum. Allahü teâlâ, doğru yol­da olanlara ve Muhammed Mustafânın “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vettes­lîmât” izinde gidenlere selâmet, iyi yolculuk versin!