342 260-Mektub

(Bugün dî­ninizi sizin için ikmâl eyledim. Üzerinize olan ni’metimi temâmladım ve si­ze din olarak islâmiyyeti vermekle râzı oldum) buyuruldu. Dînin olgunlaş­masını, bu bid’atlerden, bu reformlardan beklemek, bu âyet-i kerîmeye inanmamak olur. Fârisî beyt tercemesi:

Az söyledim, dikkat etdim kalbini kırmamağa,

bilirim üzülürsün, yoksa sözüm çokdur sana!

İctihâd derecesinde olan yüksek âlimler, dînin hükmlerini açığa çıkar­mışlardır. Dinden olmıyan şeyleri meydâna çıkarmış değillerdir. Görülü­yor ki, ictihâd yolu ile bildirilen hükmler, sonradan meydâna çıkarılmamış­lardır. Dinden olan, dînin temeli olan şeylerdir. Çünki, din bilgilerinin te­melleri dörtdür. Dördüncüsü, kıyâs ya’nî ictihâddır.

Ey oğlum! Kutb-i irşâdın feyz vermesi ve ondan feyz almakla ilgili ma’ri­fetler, (Mebde’ ve Me’âd) risâlesinde, (İfâde ve istifâde) bâbında yazılmış­dı. Sırası gelmiş iken, fâideli olan bu ma’rifeti de, buraya yazıyorum. Ora­da yazılı olan ile karşılaşdırınız! Kutb-i irşâd, kemâlât-ı ferdiyyeye de mâ­likdir. Çokaz bulunur. Asrlardan, çok uzun zemân sonra, böyle bir cevher dünyâya gelir. Kararmış olan âlem, onun gelmesi ile aydınlanır. Onun irşâ­dının ve hidâyetinin nûrları, bütün dünyâya yayılır. Yer küresinin ortasın­dan tâ Arşa kadar, herkese rüşd, hidâyet, îmân ve ma’rifet Onun yolu ile ge­lir. Herkes, ondan feyz alır. Arada o olmadan, kimse bu ni’mete kavuşamaz. Onun hidâyetinin nûrları, bir okyânûs gibi, [çok kuvvetli radyo dalgaları gi­bi] bütün dünyâyı sarmışdır. O deryâ, sanki buz tutmuşdur. Hiç dalgalanmaz. O büyük zâtı tanıyan ve seven bir kimse, onu düşünürse, yâhud o, bir kim­seyi sever, onun yükselmesini isterse, o kimsenin kalbinde, sanki bir pen­cere açılır. Bu yoldan, sevgisi ve ihlâsına göre, o deryâdan kalbi feyz alır. Bu­nun gibi bir kimse, Allahü teâlâyı zikr ederse ve bu zâtı hiç düşünmezse, me­selâ onu tanımazsa, yine ondan feyz alır. Fekat, birinci feyz dahâ fazla olur. Bir kimse, o büyük zâtı inkâr eder, beğenmezse, yâhud o büyük zât, bu kimseye incinmiş ise, bu kimse, Allahü teâlâyı zikr etse bile, rüşd ve hidâ­yete kavuşamaz. Ona inanmaması veyâ onu incitmiş olması, feyz yolunu ka­patır. O zât “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz” bu kimsenin zararını isteme­se bile, hidâyete kavuşamaz. Rüşd ve hidâyet, var görünür ise de yokdur. Fâ­idesi çok azdır. O zâta inanan ve sevenler, onu düşünmeseler de ve Allahü teâlâyı zikr etmeseler de, yalnız sevdikleri için, rüşd ve hidâyet nûruna ka­vuşurlar. Mektûb burada temâm oldu. Fârisî beyt tercemesi:

Susdum artık, zekîlere bu yeter,

çok bağırdım, dinleyen varsa eğer.

Âlemlerin rabbi olan Allahü teâlâya hamd olsun! O, rahmândır ve ra­hîmdir. Onun resûlü Muhammed aleyhisselâma ve Âline ve Eshâbına son­suz salât ve selâm olsun!

Gel aldanma bu dünyâya, sonu vîrân olur, birgün,

Senin bu sürdüğün demler, elbet yalan olur, birgün.