354 266-Mektub

Sıfatları ve fi’lleri kendinden ayrılmaz ki, kendi tecellîsi olmaksızın, tecellî edebil­sinler. Onun zâtından ayrılan, fi’llerinin ve sıfatlarının zılleri, aksleri, gö­rünüşleridir. Herkes bunları anlıyamaz. Cenâb-ı Hak, dilediği kullarına bil­dirir. Onun ihsânı çokdur.

Yine sözümüze gelelim: Allahü teâlâ, hiçbirşeye hulûl etmez. Hiçbir cism içine işlemez. Hiçbirşey Ona hulûl etmez. Fekat, Allahü teâlâ, herşeyi ihâta etmiş, kaplamışdır ve herşeye yakındır ve herşeyle berâberdir. Fekat, bizim alışdığımız ve anladığımız ihâta, kurb ve ma’ıyyet gibi değildir. Bun­lar, Ona lâyık değildir. Evliyânın keşf ile, müşâhede ile anladığı, ihâta, kurb ve ma’ıyyet de, Ona lâyık değildir. Zîrâ, zevallı mahlûkların hiçbiri, Onu ve sıfatlarını ve fi’llerini anlıyamaz, bilemez. Anlamadan inanmak lâzım­dır. Fârisî beyt tercemesi:

Anka kuşu avlanamaz, tuzağını topla! Bu avlanmada, giren yalnız havadır tuzağa.

Yüksek rehberimin “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz” (Mesnevî)sinden şu beyti buraya yazmak uygundur. Fârisî beyt:

Gidilecek yol uzundur pek, Uygun olmaz kavuşdum demek.

Allahü teâlânın, herşeyi ihâta etdiğine ve herşeye yakın olduğuna ve her­şey ile berâber olduğuna inanırız. Fekat, bu ihâta, kurb ve ma’ıyyetin, ne demek olduğunu bilemeyiz. (İlmi ihâta etmişdir, ilmi yakındır) demek, Kur’ân-ı kerîmin açık olan ma’nâsını çevirmek demekdir. Biz, böyle ma’nâ­lar vermeği doğru bulmuyoruz.

Allahü teâlâ, hiçbirşey ile ittihâd etmez, birleşmez. Hiçbirşey de, Onun­la birleşmez. Tesavvuf büyüklerinden, ittihâd ma’nâsı anlaşılan sözler çık­mış ise de, onlar, başka şey demek istemişdir. Meselâ, (Fakîrlik temâm olun­ca, Allahü teâlâdır) sözleri ile, (Herşey yokdur, ancak Allahü teâlâ vardır) demek istiyorlar. Yoksa, o fakîr, Allahü teâlâ ile birleşir, demek istemiyor­lar. Bunu demek, kâfirlik, zındıklık olur. Allahü teâlâ, zâlimlerin, kâfirle­rin sandığı gibi değildir. Üstâdım buyurmuşdu ki: Hallâc-i Mensûrun, (Ben Hakkım) sözünün ma’nâsı, (Ben yokum, yalnız Allahü teâlâ vardır) demek­dir. [İslâmiyyete uyanların böyle sözlerine hüsn-i zan olunur. Te’vîl edilir.]

Allahü teâlânın zâtında, sıfatlarında ve fi’llerinde değişiklik olmaz. Hareketlerin, işlerin olması ile, herşeyi yaratması ile, Onun zâtında, sıfat­larında ve fi’llerinde değişiklik olmuyor. Vahdet-i vücûd var diyenler, (Te­nezzülât-i hams) ya’nî Allahü teâlânın, bu mevcûdâtı var etmesi, beş dere­cede olmuşdur demeleri, Onda değişiklik yapacak ma’nâda değildir. Bu ma’nâ ile söyliyen kâfir olur, yoldan çıkar. Bu büyükler, Allahü teâlânın sı­fatlarının zuhûrunda, meydâna çıkmalarında, beş derecenin aşağıya indi­ğini söylüyor ki, zâtında ve sıfatlarında ve fi’llerinde bir değişiklik olmu­yor.

Allahü teâlâ, (Ganiyy-i mutlak)dır. Ya’nî, hiçbirşey için, hiçbirşeye muhtâc değildir. Ne kendine, ne sıfatlarına, ne de fi’llerine, hiçbir sûretle hiçbirşey lâzım değildir. Varlıkda muhtâc olmadıkları gibi, zuhûrda, belli olmakda da, ihtiyâcları yokdur.