357 266-Mektub

Bunlar, Allahü teâlânın varlığına inanmayıp âlem, böyle kendiliğinden gelmiş ve böyle gidecekdir. Canlılar da böyle birbirlerinden üreyip, sonsuz olarak sürecekdir diyor. İkin­ci kısm, tabî’iyyeciler olup, canlılarda ve cansızlardaki akllara hayret ve­ren, intizâmı ve incelikleri görerek, Allahü teâlânın varlığını söylemeğe mec­bûr kalmışlarsa da, tekrâr dirilmeği, âhıreti, Cenneti ve Cehennemi inkâr etmişlerdir. Üçüncü kısm, sonra gelen eski Yunan felesofları ve bu arada Sokrat ile talebesi Eflâtun ve onun da talebesi Aristonun felsefeleridir. Bun­lar, dehrîleri ve tabî’iyyecileri red ederek, aldandıklarını ve alçaklıklarını bildirmek için, başkalarının sözlerine hâcet kalmıyacak kadar şeyler söy­ledi. Fekat bunlar da, küfrden kurtulamamışdır. Bu üç kısm da ve bunla­rın yolunda gidenler de, hep kâfirdir. Ba’zı saf kimselerin bunları, din adamı sanması ve hattâ Peygamberlik derecesine yükseltmeleri, bu yolda hadîs bile uydurdukları hayretle işitilmekdedir. Kâfirler, herşey söyleyebi­lir. Fekat, müslimân görünenlerin, îmân ve küfrü ayırd edememesi, acına­cak bir hâldir].

Bu dinsizlerin üç kısmı da [ve bugün kendilerine ilm adamı denilen ve yeni felsefenin ve sosyolojinin kurucuları diye medh edilen, hâlbuki din bil­gisi olarak, yehûdîlerin ve papasların İncîli değişdirmeleri ile meydâna çıkmış hıristiyanlık ile, islâm düşmanlarının yazdığı birkaç uydurma kitâb­dan başka sermâyeleri olmıyan Luther Martin, Calvin [Kalven], Voltaire [Volter], Aguste Conte [Ogus Kont], Karl Marx ve Dürkheim [Dürkheyim] gibi rönesans, inkilâb önderleri] ahmaklıkda ve zevallılıkda, herkesden ile­ri gitmiş, kâfirlerin her sınıfını arkada bırakmışlardır. Bunların hepsi, hem dinlere inanmıyor ve Peygamberlere “aleyhimüssalevâtü vesselâm” inâd ve düşmanlık ediyor, hem de âile, cem’ıyyet ve din hakkında uydurdukla­rı sözleri ile, birbirlerini ve herkesi kandırmak için, çürük delîller ve şâhid­ler buluyorlar. O kadar yanlış, o kadar gülünç şeyler söylüyorlar ki, hiçbir câhilin, hiçbir ahmağın bu kadar aşağılığı görülmemişdir. Bunlar, ne kadar aklsız, ne kadar zevallıdır. Bunları akllı, fikrli sananlar da, bunlardan da­hâ zevallı ve dahâ bedbahtdır. Birçok kıymetli bilgileri, Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vesselâm” kitâblarından çalmışlar ve aralarına, başka şeyler de katmışlardır.

Bunları imâm-ı Gazâlî “rahmetullahi aleyh”, (El münkızü aniddalâl) ki­tâbında, uzun uzadıya anlatmakdadır. Din sâhibleri, Peygamberlerin “aley­himüssalevâtü vesselâm” izinde gidenler, birşeyin doğruluğunu isbât eder­ken yanılırsa, zararı ve tehlükesi olmaz. Zîrâ bunlar, bütün ilmlerinde ve işlerinde, onlara uyup, sözlerini isbât ediyor. Bunların Peygamberlere “aleyhimüssalevâtü vesselâm” uyması, doğruluklarını bildirmeğe yetişir. O zevallılar ise, Peygamberlere “aleyhimüssalevâtü vesselâm” uymağa, ge­ricilik deyip, sözlerini akla uygun getirmeğe çalışıyor. Aklın eremediği şeylerde, şübhesiz yanılıyorlar. Allahü teâlânın Peygamberi olan Îsâ aley­hisselâmın sözlerini, bunların en büyüğü tanınan Eflâtun işitince, (Biz te­miz, olgun, ilerici insanlarız, bize, doğru yol gösterecek kimseye ihtiyâcı­mız yokdur) dedi. Ölüleri diriltiyor, körlerin gözlerini açarak, abraş deni­len hastaları iyi ederek kurtarıyor. Ya’nî, kendi fenlerinin, tecribelerinin ya­pamadığı şeyleri yapıyor, diye işitdiği bir kimseyi, gidip görmesi, hâlini in­celemesi lâzım iken, görmeden, anlamadan, böyle cevâb verdi.