işitdiği birkaç sözü ilm sanan, boş câhillerden, elbette dahâ iyi tanır ve anlarlardı. Doğrusunu, iğrisini, değişmiş olanını, değişdirilmemiş olanlarını, bizden dahâ iyi ayırd ederlerdi. Bu hadîs-i şerîflere uymamak lâzım olduğunu bildirmelerinin, elbette bir sebebi, dayandıkları kuvvetli vesîkaları mevcûddur. Bilgisi ve görüşü onlardan az olan bizler, şu kadar anlıyoruz ki, işâretin ve parmağı bükmenin nasıl olacağını bildiren çeşidli hadîs-i şerîfler vardır ve birbirlerine uymamakdadırlar. Bu çeşidli haberlerin birbirlerine uymaması, işâretin yapılması için, kesin birşey söylemeği güçleşdirmişdir. Ba’zı haberler, parmakları yumruk hâline bükmeden işâret edileceğini, ba’zıları bükerek edileceğini bildirmekdedir. İşâretin, parmakları bükerek yapılacağını bildirenlerden bir kısmı, parmaklar [(Halebî-i Sagîr) kitâbında, parmak işâretleri ile sayıları göstermek için kullanılan şeklleri açıkca anlatdığı üzere] elliüç rakamı şeklinde, bazıları da yirmiüç rakamı şeklinde büker diye bildirmekdedirler. Ba’zı haberler, sağ iki küçük parmağı kapayıp ve baş parmağı orta parmakla halka yapıp, şehâdet parmağı ile işâret edilir diyor. Bir habere göre, yalnız baş parmak, orta parmağın üzerine koyup işâret edilir. Başka bir haberde, sağ eli, sol el ve bileği, bilek üzerine ve kolu, kol üzerine koyup, işâret edileceği bildiriliyor. Ba’zı haberlerde, bütün parmakları kapatarak işâret olunması, ba’zılarında ise, şehâdet parmağı kımıldatılmadan işâret edilmesi buyurulmakdadır. Bunlardan başka, tehıyyâtda işâret olur deyip yeri kesin bildirilmemekde, ba’zı haberlerde, şehâdet kelimesi okunurken işâret olunur denilmekdedir. Ba’zı rivâyetlerde ise, otururken düâ zemânında, (Ey Kalbleri istediği gibi çeviren Allahım! Benim kalbimi, kendi dînin üzerinde bulundur!) denir ve bunu söylerken, parmakla işâret olunur buyurulmuşdur.
Hanefî mezhebinin âlimleri, işâret için bildirilen hadîs-i şerîflerin çok ve başka başka olduğunu görünce, nemâz hakkındaki kesin ve açık emrlere uygun olmıyan, fazla bir hareketin yapılmamasını söylediler. Çünki nemâzda esâs, fazla hareketden sakınmak ve olgun bir şeklde bulunmakdır. Bundan başka, bütün âlimler, sözbirliği ile haber vermişdir ki, parmakları, gücü yetdiği kadar, kıbleye karşı bulundurmak sünnetdir. (Nemâzda, her uzvunu, gücün yetdiği kadar, kıbleye karşı bulundur!) hadîs-i şerîfi, bunu açıkça emr etmekdedir.
Eğer sorulursa: (Hadîs-i şerîflerin, başka başka bildirilmesi, ancak araları birleşdirilemediği zemân, işi güçleşdirir. Hâlbuki, işâreti bildiren ha-dîs-i şerîflerden müşterek bir emr çıkarılabilir. Çünki, çeşidli hadîs-i şerîfler, başka başka zemânlarda duyulup, haber verilmiş olabilir). Cevâb olarak deriz ki, haberlerin çoğunda (kâne=idi) kelimesi vardır ki, bu kelime mantıkdan başka ilmlerde (kül=hep) ma’nâsınadır. Bunun için, bu çeşidli haberler birleşdirilemez.
İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe, (Sözüme uymıyan hadîs-i şerîf öğrenirseniz, benim sözümü bırakıp, hadîs-i şerîfe uyunuz!) buyurdu ise de, bu sözü, kendi işitmemiş olduğu hadîs-i şerîfler içindir. İşitmemiş olduğum bir hadîs-i şerîfe uymıyan sözümü bırakın demişdir. Hâlbuki, işâret hakkındaki hadîs-i şerîfler, böyle olmayıp, meşhûr olmuş, yayılmışdır. İmâm-ı a’zam bunları, belki duymamışdır denilemez.
4:30 minutes ( 2.08 MB)