329 260-Mektub

Bu ismlerde seyre başlamak (Vilâyet-i ulyâ)ya ayak basmak olur. Bu vilâyete, (Vilâyet-i mele-i a’lâ) da denir. [(Mele’) cemâ’at, galabalık demek­dir.] İsm-i zâhir ile ism-i bâtını anlatırken bildirdiğimiz, ilm ile alîm arasın­daki farkı az sanmayınız! İlmden alîme az yol vardır dememelidir. Yer küresi ile Arş arasındaki uzaklık, o iki ism arasındaki uzaklık yanında, ok­yânus yanında bir damla su gibidir. Söylemeleri yakın, kendileri çok uzak­dır. Kısaca söylediğimiz her makâm da böyledir. Meselâ, Âlem-i emrin beş latîfelerini geçip, bunların asllarında seyr olunur. Böylece, imkân [ya’nî mah­lûklar] dâiresi biter sözü ile, Seyr-i ilallah, başından sonuna kadar anlatıl­mışdır. (Bu seyrin yapılması için, ellibin senelik yol geçilir) demişlerdir. Me’âric sûresinin dördüncü [4] âyetinde meâlen, (Melekler ve Rûh oraya ellibin senelik bir günde çıkarlar) buyurulmakdadır ki, bu sözümüze işâret etmekdedir. Böyle olmakla berâber, Allahü teâlânın ihsânının çekmesi ile, bu uzun zemânlık iş, göz açıp kapayıncaya kadar yapılabilir. Fârisî mısra’ tercemesi:

Kerîmlerle yapılan işlerde güçlük yokdur!

Yine bunun gibi, işlerin ve sıfatların ve şü’ûnların ve i’tibârâtın dâiresi­ni geçerek, bunların asllarında seyr olunur denildi. İsmlerin, sıfatların, şü’ûn ve i’tibârâtın hepsini geçmek, söylemekle kolaydır. Fekat, bunları geç­mek çok zordur. O kadar çok zordur ki, tesavvuf büyükleri “rahmetulla­hi teâlâ aleyhim ecma’în”, (İnsanı kavuşduran konaklar sonsuzdurlar. Bit­mez tükenmezler) demişler. (Mertebelerin hepsi seyr edilemez) buyurmuş­lardır. Fârisî beyt tercemesi:

Onun güzelliği bitmez, Sa’dînin sözü tükenmez, İstiskali susuz ölür, denizin suyu eksilmez.

Kavuşmak için geçilecek konakların sonsuz olmasını, sıfatların tecellî­leri bakımından değil de, Zât-i ilâhînin tecellîleri sonsuz olduğu için söy­lenmişdir sanmayınız! Bunun gibi, bitmiyen güzelliğin, sıfatların güzelliği olmayıp, zâtın güzelliğidir demeyiniz! Çünki zâtın bu tecellîleri, şü’ûn ve i’tibârât olmaksızın değildir. Zâtın o güzelliği, cemâl sıfatlarının arkasın­da olmaksızın değildir. Çünki bu mertebede, sıfatların perdeleri olmaksı­zın söz edilemez. Allahü teâlâyı tanıyan kimsenin dili tutulur, söyliyemez olur. Her tecellîde, biraz zıl, görüntü bulunur. O makâmda, şü’ûnu araya katmadan olamaz. Bunun içindir ki, o vüsûl konakları ve güzellik merte­beleri, ismlerin ve şü’ûnların dâiresindedir ve onlara göre sonsuzdur.

Bu fakîre “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz” gösterdikleri ise, tecellîle­rin ve zuhûrların ötesindedir. İster zâtın tecellîsi desinler, ister sıfatların te­cellîsi desinler, hepsinin ötesidir. İster zâtın, ister sıfatların güzelliği desin­ler, bütün güzelliklerin ötesidir. Bunun için, yüksek istekleri, çok kıymet­li maksadları bu dar kelime kadrosu ile, kısaca anlatmış bulunuyorum. Son­suz denizleri, birkaç şişeye doldurmuş gibi oluyorum. Öyle ise, anlamamaz­lık etme!

Yine sözümüze dönelim! İsm-i zâhir ve ism-i bâtın iki kanadı ele geçdik­den sonra, uçmak nasîb olursa, yukarı çıkılırsa, buraya çıkan, insanın ener­ji, hava ve su parçaları olduğu anlaşılır. Melekler de, bu üç parçadan yapıl­mışdır.