192 157-Mektub

157
YÜZELLİYEDİNCİ MEKTÛB

Bu mektûb, hakîm Abdülvehhâba yazılmışdır. Allah adamlarının yanı­na giden kimsenin, kendini boş bulundurması lâzımdır. Böylece, dolu ola­rak döner. Herşeyden önce, i’tikâdı düzeltmek lâzım olduğu bildirilmekde­dir:

İki kerre buraya kadar yoruldunuz. İkisinde de çabuk kalkdınız. Sohbe­tin haklarından birkaçını yerine getirmeğe vakt olmadı. Müslimânların bir araya gelmesi, yâ istifâde etmek veyâ fâide vermek içindir. Bu ikisinden biri bulunmıyan topluluğun hiç kıymeti yokdur. Din büyüklerinin yanına boş olarak gelmelidir ki, dolmuş olarak dönülebilsin. Onların acıması, ih­sânda bulunması için, boş olduğunu bildirmek lâzımdır. Böylece feyz, ih­sân yolu açılır. Dolu gelmek, dahâ doldurarak dönmek iyi olmaz. Çok dolmak, doydukdan sonra, dahâ almak hastalıkdan başka birşey yapmaz. İhtiyâcsızlık, azgınlığa sebeb olur. Hâce Nakşibend “kaddesallahü sirreh” hazretleri buyurdu ki, (Önce hastanın yalvarması lâzımdır. Sonra, gönlü kı­rık olan, ona teveccüh eder). Görülüyor ki, teveccühe, ihsâna kavuşmak için, yalvarmak lâzımdır. Böyle olmakla berâber, ilm öğrenmekde olan bir tâ­lib gelip, size göndermek için mektûb isteyince, onun böyle gelmesini bir hak sayarak, bu hakkı ödemek lâzım olduğunu düşündüm. Geçmişdeki hak­larınızı ve şimdiki hakkı karşılamak için, vakt ve hâle göre, birkaç kelime yazarak gönderiyorum. Herşeyin doğrusunu Allahü teâlâ bildirir. Herke­si doğru yola kavuşduran ancak Odur.

Ey mes’ûd kardeşim! Bize ve size herşeyden önce lâzım olan, i’tikâdı Ki­tâba ve sünnete uygun olarak düzeltmekdir. Doğru yolun âlimlerinin, “Al­lahü teâlâ onların çalışmalarına iyi karşılıklar versin!” Kur’ân-ı kerîm­den ve hadîs-i şerîflerden anladıklarına ve bildirdiklerine uygun olarak i’ti­kâd etmek lâzımdır. Çünki, Kitâbdan ve sünnetden bizim ve sizin anladık­larımızın hiç kıymeti yokdur. Ehl-i sünnet âlimlerinin anladıklarına uymak lâzımdır. Bizim anladıklarımız, Ehl-i sünnet âlimlerinin anladıklarına uy­muyor ise, hiç kıymeti olmaz. Çünki her bid’at sâhibi, [türedi reformcular] ve doğru yoldan kayarak dalâlete düşenler, sapık bilgilerini ve bozuk işle­rini, Kur’ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden anladıklarını ve bu iki kay­nakdan çıkardıklarını söylemekdedirler. Bu sözleri çok yanlış ve haksızdır.

İkinci olarak hepimize lâzım olan şey, ahkâm-ı islâmiyyeyi öğrenmek­dir. Ya’nî halâli, harâmı, farzı, vâcibi öğrenmekdir.

Üçüncü olarak hepimize lâzım olan şey, bütün işlerimizi, öğrendikleri­mize uygun yapmakdır.

Dördüncüsü, kalbin tasfiyesi ve nefsin tezkiyesidir ki, bu ikisi tesavvuf büyüklerine mahsûsdur “kaddesallahü teâlâ esrârehüm”.

İ’tikâdı düzeltmeden önce ahkâm-ı islâmiyyeyi öğrenmenin hiç fâidesi olmaz. Bu ikisi birlikde düzelmedikce de, ibâdetlerin fâidesi olmaz. Bu üçü birlikde yapılmadıkca, tezkiye ve tasfiye hiç yapılamaz. Bu dört temel va­zîfe, yardımcıları ve temâmlayıcıları ile birlikde yapılmalıdır. Meselâ, farz­lar, sünnetleri ile birlikde yapılmalıdır. Farzların yardımcısı ve temâmlayı­cısı, sünnetlerdir. Bunlardan biri yapılmadıkca, geriye kalan herşey lü­zûmsuzdur ve fâidesizdir. Böyle lüzûmsuz şeylere, (Mâlâya’nî) denir. Ha-dîs-i şerîfde, (Bir kimsenin müslimânlığının güzelliği, mâlâya’nîden kaçma­sı ve lüzûmlu şeyleri yapması ile anlaşılır) buyuruldu. Doğru yolda olanla­ra ve Muhammed Mustafânın izinde yürüyenlere selâm olsun “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vettehıyyât”!