334 260-Mektub

Birin­ci derecede olan bir Peygamberin “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” vilâ­yeti, sonuncu derecede olan bir Velînin derecesinden elbette dahâ yüksek­dir.

Latîfelerin, kalbden rûha ve rûhdan sırra ve sırdan hafîye ve hafîden ah­fâya doğru sülûkü, yaradılışında Muhammedî olanlar içindir. Bu beş latî­feyi sıra ile bitirerek, bunların asllarında da, bu sıra ile seyr eder. Dahâ son­ra, bu aslların da asllarında, bu sıra ile, seyrini bitirir. Bu sıra ile olan yol, yolların en kıymetlisidir. Çabuk kavuşdurur. Ehadiyyete seyr edenler için, Sırât-ı müstakîmdir. Başka vilâyetlerde böyle değildir. Onlarda, maksada kavuşmak için, her dereceden birer dar yol açılır. Meselâ, kalb makâmın­dan bir yol açarak, kalbin aslının aslı olan Sıfât-i ef’âle gidilir. Bunun gi­bi, rûh makâmından sanki bir yol açılıp, Sıfât-i zâtiyyeye gidilir. Allahü te­âlânın fi’lleri ve sıfatları, zâtından ayrı değildirler. Ayrılıkları varsa, zıller­de ayrılıkdır. Bunun için, fi’llere ve sıfatlara vâsıl olanlara, Zât-i teâlânın tecellîlerinden de biraz hâsıl olur. Hâlbuki, ahfâ sâhiblerine, seyrleri bitin­ce, bu tecellîler hâsıl olmakdadır. Bu tecellîlerin aşağı ve yukarı dereceler­de olmaları birbirlerine benzemez. Kalb sâhibinin tecellîsi ile, ahfâ sâhibi­nin tecellîsi müsâvî olmaz. Fekat, burasını yanlış anlamamalıdır. Bu ayrı­lık, Velîler arasında, birbiri ile olur. Kalb sâhibi ile ahfâ sâhibleri, kemâle vâsıl olduklarından sonra, kalb vilâyetinin sâhibi, ahfâ vilâyetinin sâhibi­nin vilâyetinden dahâ aşağıdır. Fekat, Velîler ile Peygamberler arasında bu ayrılık yokdur. Çünki, bir Peygamberin (Kalb makâmı)ndan olan vilâye­ti, bir Velînin (Ahfâ makâmı)ndan olan vilâyetinden dahâ üstündür. O Ve­lî, ahfâ derecelerinin sonuna varmış olsa da, O Nebînin derecesine varamaz. Bu Velînin başı, her zemân, yine bu vilâyetin sâhibi olan bir Peygamberin ayağı altındadır. Sâffâti sûresinin yüzyetmişbirinci âyetinde meâlen, (Pey­gamberlere yardım edileceğini, onların üstün olacağını ezelde yazdık) bu­yuruldu. Bu ayrılık, Peygamberlerin birbiri arasında da vardır. Yüksek de­rece sâhibi, aşağı derece sâhibinden dahâ yüksekdir. Fekat, Peygamberler arasında olan bu ayrılık da, Âlem-i emr kemâlâtının dâiresinin sonuna ka­dardır. Bundan sonra, üstünlük, yüksekliğe ve alçaklığa bağlı olmaz. Bu ma­kâmda, aşağı derece sâhibi, yukarı derece sâhibinden dahâ üstün olabilir. Meselâ, bu makâmda, Mûsâ aleyhisselâmla Îsâ aleyhisselâm arasında üs­tünlük farkı olduğunu görüyoruz. Burada, Mûsâ aleyhisselâm dahâ büyük­dür ve dahâ şânlıdır. Îsâ aleyhisselâmda bu büyüklük ve böyle şân yokdur. Bu mertebede üstünlük başka birşeye bağlıdır. Bu derecelerin yukarı, aşa­ğı olmasına bağlı değildir. Bunu, dahâ ileride inşâallah geniş olarak bildi­receğim. Bunun gibi, İbrâhîm aleyhisselâm ile, başka peygamberler arasın­da da, Kâ’benin hakîkatine bağlı kemâlâtda ayrılık bulduk. Kâ’benin ha­kîkati, insan ve melek hakîkatlerinin hepsinden dahâ üstündür. İbrâhîm aleyhisselâmın o makâmda büyük şânı ve yüksek mertebesi vardır ki, Mu­hammed aleyhisselâmdan başka hiçbir Peygamber, bu şâna ve rütbeye yetişememişdir. Bu çok yüksek makâm Allahü teâlânın azamet ve kibriyâ­lık perdelerinin göründüğü makâmdır. Bu makâmın merkezinde bütün kemâlât toplanmışdır. Bu merkezin kemâlâtı, Peygamberlerin sonuncusu içindir. Bu makâmın başka yerleri, İbrâhîm aleyhisselâmındır. Peygamber­lerden ve Evliyânın yükseklerinden bu makâmda görünenler, bu ikisinin yanı sıra gelebilmiş olanlardır.