Birinci derecede olan bir Peygamberin “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” vilâyeti, sonuncu derecede olan bir Velînin derecesinden elbette dahâ yüksekdir.
Latîfelerin, kalbden rûha ve rûhdan sırra ve sırdan hafîye ve hafîden ahfâya doğru sülûkü, yaradılışında Muhammedî olanlar içindir. Bu beş latîfeyi sıra ile bitirerek, bunların asllarında da, bu sıra ile seyr eder. Dahâ sonra, bu aslların da asllarında, bu sıra ile, seyrini bitirir. Bu sıra ile olan yol, yolların en kıymetlisidir. Çabuk kavuşdurur. Ehadiyyete seyr edenler için, Sırât-ı müstakîmdir. Başka vilâyetlerde böyle değildir. Onlarda, maksada kavuşmak için, her dereceden birer dar yol açılır. Meselâ, kalb makâmından bir yol açarak, kalbin aslının aslı olan Sıfât-i ef’âle gidilir. Bunun gibi, rûh makâmından sanki bir yol açılıp, Sıfât-i zâtiyyeye gidilir. Allahü teâlânın fi’lleri ve sıfatları, zâtından ayrı değildirler. Ayrılıkları varsa, zıllerde ayrılıkdır. Bunun için, fi’llere ve sıfatlara vâsıl olanlara, Zât-i teâlânın tecellîlerinden de biraz hâsıl olur. Hâlbuki, ahfâ sâhiblerine, seyrleri bitince, bu tecellîler hâsıl olmakdadır. Bu tecellîlerin aşağı ve yukarı derecelerde olmaları birbirlerine benzemez. Kalb sâhibinin tecellîsi ile, ahfâ sâhibinin tecellîsi müsâvî olmaz. Fekat, burasını yanlış anlamamalıdır. Bu ayrılık, Velîler arasında, birbiri ile olur. Kalb sâhibi ile ahfâ sâhibleri, kemâle vâsıl olduklarından sonra, kalb vilâyetinin sâhibi, ahfâ vilâyetinin sâhibinin vilâyetinden dahâ aşağıdır. Fekat, Velîler ile Peygamberler arasında bu ayrılık yokdur. Çünki, bir Peygamberin (Kalb makâmı)ndan olan vilâyeti, bir Velînin (Ahfâ makâmı)ndan olan vilâyetinden dahâ üstündür. O Velî, ahfâ derecelerinin sonuna varmış olsa da, O Nebînin derecesine varamaz. Bu Velînin başı, her zemân, yine bu vilâyetin sâhibi olan bir Peygamberin ayağı altındadır. Sâffâti sûresinin yüzyetmişbirinci âyetinde meâlen, (Peygamberlere yardım edileceğini, onların üstün olacağını ezelde yazdık) buyuruldu. Bu ayrılık, Peygamberlerin birbiri arasında da vardır. Yüksek derece sâhibi, aşağı derece sâhibinden dahâ yüksekdir. Fekat, Peygamberler arasında olan bu ayrılık da, Âlem-i emr kemâlâtının dâiresinin sonuna kadardır. Bundan sonra, üstünlük, yüksekliğe ve alçaklığa bağlı olmaz. Bu makâmda, aşağı derece sâhibi, yukarı derece sâhibinden dahâ üstün olabilir. Meselâ, bu makâmda, Mûsâ aleyhisselâmla Îsâ aleyhisselâm arasında üstünlük farkı olduğunu görüyoruz. Burada, Mûsâ aleyhisselâm dahâ büyükdür ve dahâ şânlıdır. Îsâ aleyhisselâmda bu büyüklük ve böyle şân yokdur. Bu mertebede üstünlük başka birşeye bağlıdır. Bu derecelerin yukarı, aşağı olmasına bağlı değildir. Bunu, dahâ ileride inşâallah geniş olarak bildireceğim. Bunun gibi, İbrâhîm aleyhisselâm ile, başka peygamberler arasında da, Kâ’benin hakîkatine bağlı kemâlâtda ayrılık bulduk. Kâ’benin hakîkati, insan ve melek hakîkatlerinin hepsinden dahâ üstündür. İbrâhîm aleyhisselâmın o makâmda büyük şânı ve yüksek mertebesi vardır ki, Muhammed aleyhisselâmdan başka hiçbir Peygamber, bu şâna ve rütbeye yetişememişdir. Bu çok yüksek makâm Allahü teâlânın azamet ve kibriyâlık perdelerinin göründüğü makâmdır. Bu makâmın merkezinde bütün kemâlât toplanmışdır. Bu merkezin kemâlâtı, Peygamberlerin sonuncusu içindir. Bu makâmın başka yerleri, İbrâhîm aleyhisselâmındır. Peygamberlerden ve Evliyânın yükseklerinden bu makâmda görünenler, bu ikisinin yanı sıra gelebilmiş olanlardır.
4:51 minutes ( 2.24 MB)