240 202-Mektub

202
İKİYÜZİKİNCİ MEKTÛB

Bu mektûb, mirzâ Fethullah-i Hakîme yazılmışdır. Büyüklerle tanışdık­dan sonra ayrılanlara şaşmakda, Eshâb-ı kirâmın büyüklüğü bildirilmek­dedir:

Allahü teâlâ, bizi ve sizi, sevgili Peygamberinin doğru yolunda bulun­dursun “alâ sâhibihessalâtü vesselâmü vettehıyye”!

Birgün, Tesavvuf büyüklerinin üzülmeleri üzerinde konuşulmuşdu. Bu büyüklere bağlanıp da, sonra ayrılanların, başkalarından birşeyler bekle­yenlerin sürünecekleri söylenmişdi. Bu arada, sizin ve kâdî Senâmın adı­nız geçmişdi. Bu konuşma, iyi bilemiyorum, bir dakîka sürmüşmü idi? Hem de, sırası gelerek söylenmişdi. Allah göstermesin ki, bir müslimânın incitilmesini düşünmüş olayım. Yâhud kalbimde bir kin bulundurayım. Bu bakımdan, mubârek kalbiniz hiç sıkılmasın. Bilmeniz lâzımdır ki, bizim yo­lumuz, Allahü teâlânın ismleri üzerinde çalışmak değildir. Bu yolun büyük­leri, bu ismlerin sâhibinde yok olmağı aramakdadırlar. Onlar, dahâ ilk bakışda, sıfatların dışında olan varlığı istemekdedirler. İsmlerden, sıfatlar­dan geçerek zâtı taleb ederler. Bunun içindir ki, başka yolların sonu, bun­ların başlangıcında yerleşmişdir. Fârisî mısra’ tercemesi:

Gül bağçemi gör de, behârımı anla!

O konuşmamız, ağızdan ağza dolaşdıkça, başka şekl alarak, sizi üzecek kadar değişmiş olduğu anlaşıldı. Bu üzüntünüzü gidermek için birkaç şey yazmak istedim: Sizinle tanışmamız, birşeyimizi artdırmaz. Görüşmemek de birşeyi azaltmaz. Düşüncemiz, isteğimiz, yalnız sizin iyiliğinizdir. Fekat (Kendi zararını istiyene, hiç acınmaz!) sözünü herkes bilir. İyi biliniz ki, bu fakîr “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz” sizin zararınızı istemedim ve inşâ­allah istemem de. Acıdığım için söylenilen birşeydi. Din adamları, acı­dıklarından, böyle söylerler. Hem de, bir sırası gelerek söylenmişdi. Hiç üzülmeyiniz!

Bir kimsenin kendini, hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîkdan “radıyallahü anh” dahâ üstün görmesi, iki şeyden ileri gelir: Yâ koyu bir zındıkdır. Yâhud da, kara câhildir. Birkaç sene önce, size gönderdiğim bir mektûbda, Cehennem­den kurtulacağı bildirilmiş olan, Ehl-i sünnet vel-cemâ’at fırkasını anlatır­ken bunu da yazmışdım. Onu okudukdan sonra, böyle sözlere inanmanı­za şaşılır. Hazret-i Alîyi bile, hazret-i Ebû Bekrden “radıyallahü anhümâ” dahâ yüksek bilen bir kimse, Ehl-i sünnetden ayrılmış olur. Kendini yük­sek bilenin ne olacağını artık düşünün! Bu yolun büyükleri bildiriyorlar ki, (Kendini, uyuz köpeklerden üstün gören bir sâlik, bu büyüklerin kemâlâ­tına kavuşamaz). Bu ümmetin büyükleri, hazret-i Ebû Bekrin, Peygamber­lerden başka, bütün insanlardan üstün olduğunu, sözbirliği ile bildirmişler­dir. Hazret-i Hamzayı öldürmüş olan Vahşînin “radıyallahü anhümâ”, Re­sûlullahın yanında bir kerre bulunduğu için, Tâbi’înin en üstünü olan Vey­sel Karânîden dahâ üstün olduğunu, kitâblarımda ve mektûblarımda bil­dirmişdim. Böyle olunca, bunu yazan bir kimsenin böyle söyliyeceğini dü­şünmek bile, aklı olana yakışdırılamaz. Böyle düşünmeğe yol açan yazıyı görerek işin doğrusunu anlaması lâzımdır. Birşey anlamadan, yalnız çeke­miyenlere uymak, uygun olur mu? Bununla berâber, büyükler, aşk serhoş­luğu denilen hâllerinde, uygunsuz şeyler de söylemişlerdir. Bâyezîd-i Bis­tâmî hazretleri, (Bayrağım, Muhammed aleyhisselâmın bayrağından dahâ yüksekdir) dedi. Bu sözünden, onun dahâ yüksek olacağı anlaşılamaz. Çünki, onu söylemek zındıklık olur. Bu fakîrin yazılarında ise, böyle şey­ler, hiçbir zemân bildirilmemişdir. Vesselâm.