212 171-Mektub

171
YÜZYETMİŞBİRİNCİ MEKTÛB

Bu mektûb, molla Tâhir-i Bedahşîye yazılmışdır. Tesavvuf yolunda ola­nın, Allah için, aşağılık göstermesi, kulluk vazîfelerini yapması ve islâmiy­yete uyması ve sünnet-i seniyyeye yapışması ve günâhlarını görüp korkma­sı lâzım olduğu bildirilmekdedir:

Âlemlerin rabbi olan Allahü teâlâya hamd olsun. Peygamberlerin efen­disine salât ve selâm olsun. Onun temiz Âline ve Eshâbının hepsine iyi dü­âlar olsun! “sallallahü teâlâ aleyhi ve alâ Âlihi ve Eshâbihi ecma’în”.

Biz fakîrlerin, Allahü teâlâya karşı aşağı, küçüklük düşüncesi içinde ol­mamız, herşeyi Ondan beklememiz, kalbi kırık, hep yalvarıcı ve Ona sığı­nıcı olmamız, kulluk vazîfelerini yapmamız, islâmiyyetin dışına taşmama­mız ve sünnet-i seniyyeye sıkı sarılmamız lâzımdır. Hayrlı işler yaparken niyyetlerimizi düzeltmeliyiz. Kalblerimizi, dünyâya düşkün olmakdan kur­tarmalıyız. Her uzvumuz islâmiyyete teslîm olmalıdır. Ayblarımızı görüp, günâhlarımızın çokluğunu düşünüp, Allahü teâlânın intikâm almasından korkmalıyız. İyiliklerimizi az görmeli, günâhlarımız az olsa da, çok bilme­liyiz. Şöhret sâhibi olmakdan, insanlar arasında iyi tanınmakdan çok kork­malı, titremeliyiz. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Din ve­yâ dünyâ işlerinde iyi tanınarak parmakla gösterilmek, bir kimseye zarar olarak yetişir. Bu zarardan ancak Allahü teâlânın koruduğu kurtulabilir) buyurdu. İnsân, niyyeti ve işleri, ne kadar hâlis ve iyi olsa da, kendini ku­sûrlu ve kabâhatli bilmelidir. Tesavvuf yolunda, ele geçen ni’metlere, hâl­lere, zevklere güvenmemeli, ne kadar doğru ve islâmiyyete uygun olsalar da, bunlara özenmemelidir. Dîne yapdığı hizmetlere, islâmiyyeti kuvvet­lendirmesine ve insanların doğru yola gelmelerine sebeb olmasına güven­memeli ve bunlarla övünmemelidir. Bu güzel işleri, kâfirler ve fâcirler de yapabilir. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Çok olur ki, Allahü te­âlâ bu dînini fâcir kimse ile kuvvetlendirir) buyurdu. Dînini öğrenmek, Al­lahü teâlânın rızâsına kavuşmak için gelenleri, arslan ve kaplan gibi zarar­lı bilmeli, bunun kendi harâblığına sebeb olmaması için çok korkmalıdır. Talebe gelince, kendinde sevinç duyarsa, bunu küfr ve şirk bilmelidir. He­men tevbe, istigfâr ederek bu sevinci gidermelidir. Onun yerine korku ve üzüntü yerleşinceye kadar uğraşmalıdır. Hele, talebenin malında gözü ol­makdan, ondan fâide beklemekden çok sakınmalıdır. Böyle olursa, talebe istifâde edemez ve pîrin harâb olmasına sebeb olur. Çünki bu yolda, yal­nız hâlis din isterler. Zümer sûresinin üçüncü âyetinde meâlen, (Biliniz ki, Allahü teâlâ için olan din, yalnız Onun için olan hâlis dindir) buyuruldu. Allahü teâlânın katında şirke hiçbir sûretle yol yokdur. Kalbe gelen her sı­kıntı ve karartı, tevbe, istigfâr ve pişmânlık ile ve Allahü teâlâya sığınarak, kolayca giderilebilir. Fekat, bu alçak dünyâ için gelen karartı, leke, kalbi büsbütün karartır, harâb eder. Bunu temizlemek çok güç olur. Resûlulla­hın “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Dünyâya düşkün olmak, günâhların başıdır) hadîs-i şerîfi çok doğrudur. Allahü teâlâ, bizi ve sizi, dünyâya düşkün olmakdan kurtarsın! Dünyâya düşkün olanları sevmekden ve on­larla arkadaşlık etmekden, düşüp kalkmakdan korusun! Çünki o, öldürü­cü zehrdir ve iyi olmaz bir hastalıkdır ve büyük belâdır ve bulaşıcı hasta­lıkdır. Akllı kardeşim şeyh Hamîd yanınıza gelmekdedir. Ondan işiteceği­niz yeni, tâze haberlerin kıymetini biliniz. Gerisini, buluşunca bildiririm.