409 278-Mektub

278
İKİYÜZYETMİŞSEKİZİNCİ MEKTÛB

Bu mektûb, molla Abdülkerîm-i Sennâmîye yazılmışdır. Herkese, i’tikâ­dı düzeltdikden ve işlerini islâmiyyete uydurdukdan sonra, kalbin selâmet­de olmasına çalışmak lâzım olduğu bildirilmekdedir:

Allahü teâlâya hamd olsun! Onun seçdiği kullarına selâm olsun! Karde­şimin kıymetli mektûbu geldi. Bizleri sevindirdi. Dostlarımıza olan nasîha­tımız şudur: İ’tikâdı, îmânı, Ehl-i sünnet velcemâ’at âlimlerinin kitâbların­da bildirdiğine uygun olarak düzeltmelidir. Allahü teâlâ onların çalışma­sına bol bol iyilikler ihsân eylesin! Bundan sonra farz, vâcib, sünnet, men­dûb, halâl, harâm, mekrûh, müştebeh olan fıkh hükmlerini öğrenmeli, her işi bunlara uygun yapmalıdır. Îmânı ve işleri düzeltdikden sonra, kalbi Allahü teâlâdan başka şeylere tutulmakdan kurtarmak lâzımdır. Kalbin se­lâmeti için de, kalbe Allahü teâlâdan başka hiçbirşeyin düşüncesini getir­memek lâzımdır. Eğer bir kimse, bin sene yaşamış olsa, kalbine Allahü te­âlâdan başka hiçbir düşünce hiçbir zemân gelmemelidir. Bu sözümüz yan­lış anlaşılmasın. Kalbde düşünülen şeyler, Allahü teâlâdan başka bilinme­meli demek istemiyoruz. Çünki, tevhîdi murâkabe edenlerde de başlangıc­da bu hâl hâsıl olur. Bizim dediğimiz, kalbe hiçbir zemân, hiçbir düşünce gelmemelidir. Kalbe hiçbir düşüncenin gelmemesi için, Allahü teâlâdan baş­ka herşeyi unutmak lâzımdır. Öyle unutmalıdır ki, birşeyi düşünmek için kendisini zorlasa, düşünemez olmalıdır. Bu çok kıymetli ni’mete (Fenâ-i kalb) denir. Bu, yolun başlangıcında ele geçer. Vilâyetin bütün derecele­rine bundan sonra kavuşulur. Fârisî beyt tercemesi:

Bir kimsede hâsıl olmazsa Fenâ, Hak teâlâya yol bulamaz aslâ!

Bu büyük ni’mete kavuşduran yolların en kısası, Ebû Bekr-i Sıddîkdan gelen yoldur “radıyallahü teâlâ anh”. Çünki, bu büyüklerin yolu, Âlem-i emrden başlamakdadır. Kalbden, kalbin sâhibine yol aramışlardır. Başka tarîkatlerdeki riyâzetler ve mücâhedeler yerine, sünnete yapışmışlar, bid’atden sakınmışlardır. [(Riyâzet) nefsin istediklerini yapmamakdır. (Mücâhede), nefsin istemediklerini yapmakdır.] Behâüddîn-i Buhârî “kud­dise sirruh” hazretleri buyurdu ki, (Bizim yolumuz, yolların en kısasıdır). Lâkin sünnete yapışmak çok güç birşeydir. Bu büyüklere uyanlara, onla­rın yoluna katılanlara müjdeler olsun! Mevlânâ Nûreddîn-i Câmî hazret­leri buyurdu ki, fârisî beytler tercemesi:

Behâiyye, ne güzel götürücüdür! Yolcuları gizlice yerine götürür.

Sözlerinin tadı sâliklerin kalbinden, Halvetde çile çekmek fikrini süpürür.

Bir câhil bu büyüklere dil uzatırsa, Cevâb vermeğe değmez dersem iyi olur.

Hep arslanlar, bu zincire bağlanmışlardır, Kurnaz tilki bu zinciri nasıl koparır?

Kâdî Muhammed Şerîfin mektûbu geldi. Fakîrlere olan aşırı sevgisi anlaşıldı. Hoşumuza gitdi. Fakîrin düâsını kendisine ulaşdırınız. Kardeşi­miz şeyh Habîbullahın kıymetli mektûbu da geldi. Babasının vefât etdiği yazılı idi. Hepimiz Allahü teâlâ için yaratıldık. Sonunda Onun huzûruna va­racağız. Fakîrin “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz” düâsını ulaşdırıp başsağ­lığı dileyiniz! Kendisine söyleyiniz ki, düâ ile, Fâtiha ile, istigfâr ile merhûm babasına imdâd ve yardım eylesin! Çünki mezârdaki ölü, denizde boğulmak üzere olan kimse gibi imdâd bekler. Oğlundan veyâ anasından, babasından, kardeşinden, arkadaşından gelecek olan bir düâyı bekler.

Şeyh Ahmedînin bu büyüklerin yoluna katıldığını ve fâidelendiğini bil­diriyorsunuz. Allahü teâlâ, bu doğru yolda ilerlemesini nasîb eylesin! Ken­disi yeni müslimân olduğu için, ona fârisî kitâblarda yazılı olan Îmân bil­gilerini ve fıkh hükmlerini öğretiniz! Farz, vâcib, sünnet, mendûb, halâl, ha­râm, mekrûh ve müştebeh olan şeyleri öğrensin ve bunlara göre işlerini dü­zeltsin! (Gülistân), (Bostân) kitâblarını öğrenmek ve öğretmek, îmân ve fıkh bilgileri yanında, boşuna vakt geçirmek olur. Vesselâm.