291 234-Mektub

Eğer bu güzellikler, bu iyilikler, vücûdün kemâllerinden olsa idi, yasak edilmezler­di. Yalnız şurası var ki, asl dururken zılle bakmak çirkin olacağı için, yasak edilebilir ise de, bu yasaklık, ademden olan kötülüklerin yasaklığı gibi harâm olmaz, yapmakdan ise, yapmamak dahâ iyi olur. Görülüyor ki, dünyâdaki güzellerin güzellikleri, vücûdün güzelliğinin zılleri değildir. Ademler, kemâllerin yanında bulunmakla güzel görünmeğe başlamışlardır. Ademin herşeyi gibi, bu güzel görünüşü de çirkin ve kötüdür. Şeker kap­lanmış zehre benzer. Yaldızlanmış necâset gibidir.

İslâmiyyetin, nikâh edilen güzel kadınlarla ve güzel câriyelerle eğlenme­ğe izn vermesi, çocuk elde etmek ve insanları üretmek içindir. Âlemdeki düzenin bozulmaması için buna izn verilmişdir.

Tesavvufculardan birçoğu, güzel yüzlere, tatlı seslere bağlanmışlar. Bu güzelliklerin, Vâcib-ül-vücûd teâlâ ve tekaddes hazretlerinin kemâl­lerinden ödünc verilen güzellikler olduğunu sanarak, bunlara bağlanma­ğı iyi ve güzel bilmişler. Hattâ, tesavvuf yolunda ilerlemek için yardımcı sanmışlardır. Bu fakîrin anladığı böyle değildir. Yukarda biraz bildirilmiş­dir. Şuna çok şaşılır ki, bunlardan birkaçı, bu yanlış hareketlerini haklı gös­termek için vesîka da göstermeğe kalkışıyor. (Oğlanlardan sakınınız! Çünki onlardaki güzellik, Allahü teâlânın güzelliği gibidir) sözünü ileri sü­rüyorlar. Allahü teâlânın güzelliği gibidir sözü, bunları şübheye düşürmek­dedir. Hâlbuki bu söz, onlara yardımcı olmuyor. Onların yanlış anladık­larını bildiriyor. Bu fakîrin anlayışının da doğru olduğunu gösteriyor. Çünki (Sakınınız!) buyurmakda, onlara bakmayı yasak etmekdedir. Bu­nun yanlış anlaşılabileceğini de anlatmak için (Onların güzelliği, Hak te­âlânın güzelliği gibidir. Onun güzelliği değildir) buyurmakdadır. Böylece, yanlış anlaşılmasını önlemekdedir. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, (Dünyâ ve âhıret, birbirinin zıddı, tersidir. Bu ikisinden birisini râzı edersen, öteki gücenir) buyurdu. Bu hadîs-i şerîf de gösteriyor ki, dün­yânın güzelliği ile âhıretin güzelliği birbirinin zıddıdır. Birbirine uymaz. Herkes bilir ki, dünyâ güzelliğini, islâmiyyet beğenmez. Âhıret güzelliği­ni beğenir. O hâlde, dünyâ güzelliği kötüdür. Âhıret güzelliği iyidir. Birin­cisi ademden, ikincisi vücûdden hâsıl olmakdadır. Evet, ba’zı şeyler var­dır ki, bir bakımdan dünyâdandır, başka bir bakımdan âhıretdendir. Bu şey­ler, birinci bakımdan çirkindir. İkinci bakımdan güzeldir. Bu iki bakımı bir­birinden ayırmak ve herbirinin güzelliğini ve çirkinliğini anlamak, islâmiy­yeti bilmekle olur. Haşr sûresinin yedinci âyetinde meâlen, (Resûlullahın emr etdiklerini yapınız! Yasak etdiklerinden sakınınız!) buyuruldu. Resû­lullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Dünyâ yaratıldığı ze­mândan beri, Hak teâlâ ona beğenerek bakmamışdır. Hak teâlâ onu be­ğenmez). Bu hadîs-i şerîfde dünyâda ademden hâsıl olan kötülüklerin, çir­kinliklerin ve bozuklukların beğenilmediği bildirilmekdedir. Adem her kö­tülüğün ve her bozukluğun yeridir. Bunun için dünyânın güzelliği, tatlılı­ğı ve tâzeliği kıymetsizdir. Allahü teâlâ, bunlardan râzı değildir. Allahü te­âlâ, âhıretin güzelliğinden râzıdır. Âhıret güzelliğine bakar. Enfâl sûresi­nin altmışyedinci âyetinin meâl-i şerîfi, (Siz dünyâyı istiyorsunuz. Allahü teâlâ ise, âhıreti istiyor) olup, Allahü teâlânın dünyâya düşkün olanları be­ğenmediğini bildirmekdedir. Yâ Rabbî! Dünyâyı, gözümüzde küçült!