372 266-Mektub

[Çünki bu hâller, küfrden teberrî etmemekdir.] Zemânımız müslimânlarının çoğu, bu belâya yakalanmışdır. Âlimlerimizin bu sözüne göre, zemânımızda, Hindistândaki müslimân denilen insanların çoğu, Cehennemde ebedî azâb çekeceklerdir. Hâlbuki, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” bu­yurdu ki, (Kalbinde zerre kadar îmânı olan Cehennemde sonsuz olarak kal­mıyacak, çıkarılacakdır). Sen buna ne dersin?

Cevâb: Şöyle deriz ki, bir kimse, dinde inanılması lâzım olan şeylerden, bir dânesine bile inanmamış veyâ şübhe etmiş ise veyâ beğenmemiş ise îmâ­nı gider. Kâfir olur. Cehennemde ebedî yanacakdır. Bir kimse, Kelime-i tev­hîd söyleyip, bunun ma’nâsını kabûl eder, Muhammed “aleyhisselâm”, Allahü teâlânın Peygamberidir, her sözü doğrudur, güzeldir deyip, ona uy­gun olmıyanlar yanlışdır, fenâdır diye inanırsa ve son nefesinde de öyle ölüp, âhırete, bu îmân ile giderse, bu kimse, kâfirlere mahsûs olan âdetlere ve bay­ramlara katılır, kâfirlerin mukaddes bildikleri günlerinde ve gecelerinde, onların yapdıklarını yaparsa Cehenneme girer. Amma, kalbinde zerre ka­dar îmânı olduğu için, [ya’nî bildirdiğimiz gibi, kısaca inandığı için] Cehen­nemde sonsuz kalmaz. [Kısaca inanmış olmak için, dinde inanılması lâzım olan şeylerden birini işitince, şübhe etmeden inanması lâzımdır.] Bu fakîr, birgün, bir hasta ziyâretine gitmişdim. Ölüm hâlinde idi. Kalbine teveccüh etdim. Kalbi kararmış idi. O zulmetin temizlenmesi için çok uğraşdım. Fâide vermedi. Uzun zemân yokladıkdan sonra, o siyâhlıkların, kâfirlik bu­laşıklıkları ve sıfatları olduğu ve kâfirler ile ve küfr ile olan bağlılığından, berâberliğinden olduğu anlaşıldı. O kadar uğraşdığım hâlde, o zulmetler te­mizlenemedi. Bunların ancak, küfrün cezâsı olan, Cehennem ateşi ile te­mizleneceği anlaşıldı. Fekat, kalbinde zerre kadar îmân nûru da görüldü­ğünden, bunun sâyesinde Cehennemden çıkarılacakdır. Hastayı bu hâlde görünce, cenâze nemâzını kılayım mı, diye düşünceye daldım. Kalbimi uzun zemân yokladıkdan sonra, kılmak lâzım olduğunu anladım. Demek ki, kalbinde îmân varken, [Zarûret olmadığı hâlde bile] kâfirlerle düşüp kal­kan, onların bayramlarına, paskalyalarına uyanların cenâze nemâzlarını kıl­malıdır. Bunları kâfir bilmemelidir. Nitekim bu gibilere, bugün [Hindistân­da] böyle yapılmakdadır. Bunların, îmânları sâyesinde Cehennemden çı­kacaklarına inanmalıdır. Fekat, hiç îmânı olmıyanlara [Muhammed aley­hisselâmın bir sözünü ve âdetini bile beğenmiyenlere] afv ve mağfiret yokdur ve küfrlerinin karşılığı olarak Cehennem azâbında sonsuz kalacak­lardır. [(İbni Âbidîn)in “rahmetullahi teâlâ aleyh” beşinci cildinde, dört­yüzseksenbirinci (481) sahîfeyi okuyunuz! Din düşmanları, müslimânları aldatmak için, kâfirlerin âdetlerini, bayramlarını, müslimân âdeti, müsli­mânların mubârek günü diyerek, bunların gâvurluk ve kâfirlik olduğunu örtmeğe uğraşırlarsa, genç ve sâf müslimânlar bunlara aldanmamalıdır. Gü­vendikleri hâlis müslimânlara, nemâz kılan akrabâlarına, dînini bilen ba­ba dostlarına sorup öğrenmelidir. Çünki, bugün bütün dünyâda, gerek îmânı ve küfrü tanımakda, gerekse ibâdetleri doğru yapmakda, câhillik özr değildir. Dînini bilmediği için aldanan, Cehennemden kurtulamıyacak­dır. Allahü teâlâ bugün, dînini dünyânın her tarafına duyurmuş, îmânı, ha­lâli, harâmı, farzları öğrenmek pek kolaylaşmışdır. Bunları lüzûmu kadar öğrenmek farzdır.]