113 73-Mektub

Gemide kaptan da, makinist de lâzımdır. Biri bulunmazsa, ge­mi işe yaramaz, helâk olur.

O hâlde, dedelerimizin “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” dünyâ ça­pındaki başarılarını, üstünlüklerini, yine elde etmek için, islâm bilgilerinin her iki kısmını, ya’nî hem dînimizi iyi öğrenmemiz ve ona sarılmamız, hem de ulûm-i akliyyeyi, asrımızın bütün teknik buluşlarını öğrenmeğe ve en iyi şeklde yapmağa çalışıp, bunları islâm ahkâmına uygun olarak kullan­mamız lâzımdır. Bunu başarınca, maddî, ma’nevî olgunlaşacak, bütün mil­letlere örnek olacak, bütün dünyâca sevilerek, hâkim ve hâmî seçileceğiz.

Hadîs-i şerîfde, (El Cennetü tahte zılâlissüyûf) buyuruldu. Ya’nî (İslâ­miyyet, kâfirlerdeki silâhların hepsini yapmakla ve bunları iyi kullanmak ile sağlam kalır). Bunun için, fen bilgilerine çok çalışmamız, atom bomba­sı, roket, radar, füze yapmamız lâzımdır. Aksi takdîrde din yıkılır. Bindört­yüz bu kadar sene evvel, bugünün kurtuluş yolunu, bu hadîs-i şerîf, bizle­re göstermişdir. (İnsanların (milletlerin) dinleri, kendilerini idâre edenle­rin dinleri gibi olur!) hadîs-i şerîfi de, müslimânların çalışarak, kâfirlerden üstün olmasını emr buyurmakdadır. Bu hadîs-i şerîfleri iyi anlamalı ve dört el ile sarılmalıdır].

Peygamberimiz “aleyhissalâtü vesselâm” buyurdu ki: (Bir kimsenin mâlâ-ya’nî ile, ya’nî fâidesiz şeylerle uğraşması, boş vakt geçirmesi, Alla­hü teâlânın onu sevmediğine işâretdir!) Fârisî beyt tercemesi:

Ne varsa güzel, Allah sevgisinden başka, hepsi câna zehrdir, şeker bile olsa.

Yıldızlarla uğraşmak, ya’nî astronomi ilmi, nemâz vaktlerini anlamağa yarar demişlerdir. Bunun ma’nâsı, nemâz vaktlerinin bilinmesine yarıyan ilmlerden biri de, ilm-i nücûmdur demekdir. Yoksa kozmoğrafya bilin­mezse, nemâz vaktleri anlaşılamaz demek değildir. Astronomiden haberi olmıyan çok kimseler vardır ki, nemâz vaktlerini, bu ilmleri bilenlerden da­hâ iyi anlar. Mantık, hesâb ve diğer lise dersleri, hep böyle olup, bunların hepsi islâmiyyetin gösterdiği yerlerde kullanılırsa ve ilm-i kelâm da, islâ­miyyetin tek se’âdet ve medeniyyet yolu olduğunu isbât etmek için kulla­nılırsa câiz olur [ve çok sevâb olur].

Mubâh olan şeyleri yapmak, vâciblerin, farzların yapılmasına mâni’ olursa, bunlarla uğraşmak, yine mubâh olur mu olmaz mı? Elbet olmaz! İn­sâf etmek lâzımdır. Dîni, îmânı, farzları, harâmları öğrenmeden önce, lise bilgileri ile uğraşmak da bu zarûrî bilgileri öğrenmeğe mâni’ olmakdadır.

[(Kimyâ-i se’âdet) kitâbı ilm kısmında buyuruyor ki: Her mü’minin, en önce, Ehl-i sünnet i’tikâdını, kısaca öğrenmesi farzdır. Bundan sonra, iki şey öğrenmesi lâzım olur. Biri kalb için olan, ikincisi beden için lâzım olan bilgidir. Beden için olan bilgi de ikidir. Biri yapacağı emrler, ikincisi sakı­nacağı yasaklardır. Emrleri öğrenmek şöyle olur: Sabâh vakti, yeni müsli­mân olan kimsenin, öğle vakti gelince abdestin ve nemâzın farzlarını öğ­renmesi, hemen farz olur. Sünnetlerini öğrenmesi de sünnet olur. Akşam olunca, akşâm nemâzının üç rek’at olduğunu öğrenmesi farz olur. Rame­zân gelince, orucun farzlarını öğrenmesi farz olur. Zengin olunca, bir se­ne sonra, zekâtı öğrenmesi farz olur.