Bu kâbiliyyetin hâsıl olması, iki tarafının hâsıl olması demekdir. Bundan dolayı, bu geçid, mükâşefede, ilm şânının altında görünmekdedir. Bu şândan sonra ve onun altında göründüğü için, onun zılli demek uygun olmuşdur. Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve selleme ve bâreke” gölgesinde bulunan Evliyânın rableri olan, onlara ikinci feyzin gelmesinde geçid olan ismler, bu kâbiliyyetin zılleridir. Bu toplu olan kâbiliyyetin açılmış, dağılmış parçalarıdır. Başka Peygamberlerin “salevâtullahi teâlâ ve teslîmatühü alâ nebiyyina ve aleyhim” rableri ve hem birinci, hem ikinci feyzlerin gelmesine geçid olan, ayrıca dışarda bulunan sekiz sıfatın Zât-i teâlâdaki kâbiliyyetidir. O Peygamberlerin görüntüsü altında bulunan Evliyânın rableri, hem birinci ve hem ikinci feyzin gelmesinde geçid olan bu sekiz sıfatdır. Resûlullaha “aleyhissalâtü vesselâm” birinci feyzin gelmesinde geçid olan, Allahü teâlânın sıfatlarının, Zât-i teâlâdaki kâbiliyyetidir. Sanki, başka Peygamberlere “salevâtüllahi ve berekâtühü alâ nebiyyinâ ve aleyhim” feyzlerin gelmesinde geçid gibi olan kâbiliyyetler, bu toplu olan kâbiliyyetin zılleri, açılıp yayılmış şeklidir. Resûlullahın “aleyhissalâtü vesselâmü vettehıyye” görüntüsü üzerinde bulunan Evliyâya birinci feyzin gelmesinde geçid gibi olanlar da başkadır. Çünki bunlar, sıfatdırlar. Görülüyor ki, Muhammedî olan Evliyâya birinci feyzin gelmesindeki geçidler, ikinci feyzin gelmesindeki geçidlerden başkadır. Başka Evliyâda ise, bu geçidler başka değildir. Tesavvuf büyüklerinden birkaçı “kaddesallahü teâlâ esrârehüm”, (Muhammed aleyhisselâmın rabbi, ya’nî feyz gelmesinde geçid olan, sıfatların zâtdaki kâbiliyyetidir) dediler. Bu sözleri, şü’ûn ile sıfatları birbirinden ayıramadıklarını göstermekdedir. Hattâ şü’ûn makâmını bilmediklerini göstermekdedir. Doğruyu meydâna çıkaran, ancak Allahü teâlâdır. Doğru yolu gösteren Odur. Resûlullahın “aleyhissalâtü vesselâmü vettehıyye” rabbi, ya’nî her iki feyzin de gelmesine geçid olan, hem şü’ûn makâmındaki ve hem sıfatların makâmındaki rabbi, bütün rablerin rabbidir. Ya’nî ana geçid, ana yol olduğu iyi anlaşıldı. Bundan başka, Resûlullahın “aleyhissalâtü vesselâm” vilâyetinin kemâlleri mertebelerine feyz, doğrudan doğruya geçid olmaksızın, Zât-i ilâhîden gelmekde olduğu da anlaşılmış oldu. Çünki şü’ûnlar, zâtdan başka değildirler. Zâtdan başkalıkları, yalnız akl iledir. Bundan dolayı, (Tecellî-i zâtî), yalnız Resûlullah için oldu “sallallahü aleyhi ve sellem”. Onun izinde gidenlerin büyükleri, Onun yolundan feyz aldıkları için, bunlar da, o makâmdan birşeye kavuşmuşlardır. Başkalarının feyz almalarına, sıfatlar geçid olmakdadır. Sıfatlar, ayrı bir varlıkda dışarda mevcûd oldukları için, arada sağlam perdedirler. Bunlar (Tecellî-i sıfâtî)ye kavuşurlar. Sıfatların Zâtdaki kâbiliyyeti, akl ile, düşünce ile vardır. Dışarda varlığı yokdur. Sıfatlar, dışarda vardırlar. Bunların kâbiliyyetleri ise, dışarda yokdur. Fekat kâbiliyyetler, Zât ile sıfatlar arasında geçid gibidirler. Belki de şü’ûnlarla sıfatlar arasındadırlar. Geçidin iki ucu, iki tarafındakine benzer. Bunun için, kâbiliyyetler de, sıfatlar gibi olarak, perdelik yapmışlardır. Fârisî beyt tercemesi:
Dostun ayrılığı, az olsa da, az değildir. Gözde yarım kıl olsa, çok görünür.
Yukardaki bildirilenlerden anlaşıldı ki, Zât-i teâlânın perdesiz olarak görünmesi, (Tecellî-i şühûdî)de olabilir. Fekat (Tecellî-i vücûdî)de olamaz.
4:47 minutes ( 2.21 MB)