433 287-Mektub

Bu kâbiliyyetin hâsıl olması, iki tarafının hâsıl olması demek­dir. Bundan dolayı, bu geçid, mükâşefede, ilm şânının altında görünmek­dedir. Bu şândan sonra ve onun altında göründüğü için, onun zılli demek uygun olmuşdur. Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve selleme ve bâre­ke” gölgesinde bulunan Evliyânın rableri olan, onlara ikinci feyzin gelme­sinde geçid olan ismler, bu kâbiliyyetin zılleridir. Bu toplu olan kâbiliyye­tin açılmış, dağılmış parçalarıdır. Başka Peygamberlerin “salevâtullahi te­âlâ ve teslîmatühü alâ nebiyyina ve aleyhim” rableri ve hem birinci, hem ikinci feyzlerin gelmesine geçid olan, ayrıca dışarda bulunan sekiz sıfatın Zât-i teâlâdaki kâbiliyyetidir. O Peygamberlerin görüntüsü altında bulu­nan Evliyânın rableri, hem birinci ve hem ikinci feyzin gelmesinde geçid olan bu sekiz sıfatdır. Resûlullaha “aleyhissalâtü vesselâm” birinci feyzin gelmesinde geçid olan, Allahü teâlânın sıfatlarının, Zât-i teâlâdaki kâbiliy­yetidir. Sanki, başka Peygamberlere “salevâtüllahi ve berekâtühü alâ ne­biyyinâ ve aleyhim” feyzlerin gelmesinde geçid gibi olan kâbiliyyetler, bu toplu olan kâbiliyyetin zılleri, açılıp yayılmış şeklidir. Resûlullahın “aley­hissalâtü vesselâmü vettehıyye” görüntüsü üzerinde bulunan Evliyâya bi­rinci feyzin gelmesinde geçid gibi olanlar da başkadır. Çünki bunlar, sıfat­dırlar. Görülüyor ki, Muhammedî olan Evliyâya birinci feyzin gelmesinde­ki geçidler, ikinci feyzin gelmesindeki geçidlerden başkadır. Başka Evliyâ­da ise, bu geçidler başka değildir. Tesavvuf büyüklerinden birkaçı “kadde­sallahü teâlâ esrârehüm”, (Muhammed aleyhisselâmın rabbi, ya’nî feyz gel­mesinde geçid olan, sıfatların zâtdaki kâbiliyyetidir) dediler. Bu sözleri, şü’ûn ile sıfatları birbirinden ayıramadıklarını göstermekdedir. Hattâ şü’ûn makâmını bilmediklerini göstermekdedir. Doğruyu meydâna çıkaran, an­cak Allahü teâlâdır. Doğru yolu gösteren Odur. Resûlullahın “aleyhissa­lâtü vesselâmü vettehıyye” rabbi, ya’nî her iki feyzin de gelmesine geçid olan, hem şü’ûn makâmındaki ve hem sıfatların makâmındaki rabbi, bütün rablerin rabbidir. Ya’nî ana geçid, ana yol olduğu iyi anlaşıldı. Bundan baş­ka, Resûlullahın “aleyhissalâtü vesselâm” vilâyetinin kemâlleri mertebe­lerine feyz, doğrudan doğruya geçid olmaksızın, Zât-i ilâhîden gelmekde olduğu da anlaşılmış oldu. Çünki şü’ûnlar, zâtdan başka değildirler. Zâtdan başkalıkları, yalnız akl iledir. Bundan dolayı, (Tecellî-i zâtî), yalnız Resû­lullah için oldu “sallallahü aleyhi ve sellem”. Onun izinde gidenlerin bü­yükleri, Onun yolundan feyz aldıkları için, bunlar da, o makâmdan birşe­ye kavuşmuşlardır. Başkalarının feyz almalarına, sıfatlar geçid olmakdadır. Sıfatlar, ayrı bir varlıkda dışarda mevcûd oldukları için, arada sağlam per­dedirler. Bunlar (Tecellî-i sıfâtî)ye kavuşurlar. Sıfatların Zâtdaki kâbiliy­yeti, akl ile, düşünce ile vardır. Dışarda varlığı yokdur. Sıfatlar, dışarda var­dırlar. Bunların kâbiliyyetleri ise, dışarda yokdur. Fekat kâbiliyyetler, Zât ile sıfatlar arasında geçid gibidirler. Belki de şü’ûnlarla sıfatlar arasında­dırlar. Geçidin iki ucu, iki tarafındakine benzer. Bunun için, kâbiliyyetler de, sıfatlar gibi olarak, perdelik yapmışlardır. Fârisî beyt tercemesi:

Dostun ayrılığı, az olsa da, az değildir. Gözde yarım kıl olsa, çok görünür.

Yukardaki bildirilenlerden anlaşıldı ki, Zât-i teâlânın perdesiz olarak gö­rünmesi, (Tecellî-i şühûdî)de olabilir. Fekat (Tecellî-i vücûdî)de olamaz.