283 231-Mektub

231

İKİYÜZOTUZBİRİNCİ MEKTÛB

Bu mektûb, mîr Muhammed Nu’mâna “kuddise sirruh” yazılmışdır. Yüksek sesle zikrin bid’at olması sebebi açıklanmakdadır:

Allahü teâlâya hamd ederiz. Onun sevgili Peygamberine “sallallahüteâlâ aleyhi ve sellem” ve Âline ve Eshâbına salât ve selâm ederiz! Birin­ci mektûb, her ne kadar sıkıntılı idi ise de, ikincisi yumuşak ve uygun ya­zılmış idi ve çalışdığınızı bildiriyordu.

Sevgili Kardeşim! Mîr Sa’deddîn yola çıkarken mektûb istedi. O günler­de, gönlümde darlık vardı. Aklım başımda değildi. Birşey yazamadım. Mevlânâ yâr Muhammed Cedîde, yazmasını söylemişdim. Aklım başımda olmadığı o zemânda, eğer uygunsuz bir kelime yazılmış ise, kusûra bakma­yınız. Bununla berâber, az birşey sizi incitmemelidir. İşinizi karışdırmama­lıdır. Allahü teâlâ göstermesin aramızda hiçbir kırıklık yokdur. Kırılmış, üzülmüş olarak birşey yazılmış değildir. Nasîhat olarak bir şey yazılmış ise, sevinmek lâzım gelir. İkinci mektûbunuza çok sevindik. Her işde ateşli ol­malıdır. Soğukluk ve gevşeklik düşmanlara olsun!

Süâl: Husûl ile vüsûl arasındaki fark nedir?

Cevâb: Kardeşim! Husûlde uzaklık vardır. Vüsûl ise çok gücdür. Ankâ kuşunu, kendimize göre bir şekl vererek düşünürsek, hâfızamızda Ankâ hâ­sıl oldu denebilir. Fekat, Ankâya vâsıl olunmamışdır. Çünki birşeyin zılli, ya’nî ikinci bir mertebede görünmesi, hâsıl olmasına mâni’ olmaz. Fekat, vâsıl olmak için, zılden kurtulmak lâzımdır.

Süâl: Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” mebde-i te’ay­yünleri olan ismler, Evliyânın da, mebde-i te’ayyünleri midirler? Böyle ise, aralarındaki fark nedir?

Cevâb: Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât”, mebde-i te’ay­yünleri, Allahü teâlânın ismlerinin bütünüdür. Evliyânın mebde-i te’ayyün­leri ise, bu ismlerin parçalarıdır. Bu parçalar, o bütünlerin altındadır. Par­çalarıdır demek, yalnız bir bakımdan düşünülmekdedir demekdir. Mese­lâ, bütün irâde ile, yalnız birşeyi irâde gibidir. Evliyâ “rahmetullahi aley­him ecma’în” Peygamberlere “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” uymakla yük­selebildikleri için, o bir bakımı, ortadan kaldırarak, bütüne kavuşabilirler. Bu ayrılığı, birkaç mektûbumda açıklamışdım. Düşününce hâtırlarsınız.

Süâl: Yüksek sesle zikr bid’at olduğu için yasak ediliyor. Hâlbuki, böy­le zikr etmek tatlı oluyor. İnsan bırakmak istemiyor. Cübbe, kuşak, don ve pantalon ve birçok başka şeyler de, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sel­lem” zemânında yokdu. Onları niçin yasak etmiyorlar?

Cevâb: Yavrum! Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” kullandığı şeyler, yapdığı işler, iki dürlü idi: Biri ibâdet olarak yapdığı işler idi. İkin­cisi, âdet olarak yapdıkları idi. İbâdet olarak yapdığı işlerin tersi, (Bid’at) olur. Böyle uygunsuz işleri yasak ederiz. Bunlar, dinde reform, değişiklik olur ki, buna hiç izn yokdur. Bir şehrin, bulunduğu memleketin âdetine uya­rak yapdığı işlerin tersine, bu işlerin aksine olan şeyler bid’at olmaz. Bun­ları yasak etmeyiz. Böyle işlerin dinle ilgisi yokdur. Âdet olunca yapılır, âdet olmazsa yapılmazlar. Din ve ibâdet olarak yapılmazlar. Çünki, her mem­leketin âdetleri başkadır. Birbirlerine uymaz. Bir memleketin âdetleri bi­le, zemânla değişir. Böyle olmakla berâber, âdetlerde de sünnete uymak fâ­ideli olur. Se’âdetlere yol açar. Allahü teâlâ bizi ve sizi, Peygamberlerin efendisinin yolunda bulundursun “aleyhi ve aleyhim ve alâ tâbi’i küllin mi­nessalevâti efdalühâ ve minetteslîmâti ekmelühâ”. Vesselâm.