199 162-Mektub

162
YÜZALTMIŞİKİNCİ MEKTÛB

Bu mektûb, hâce Muhammed Sıddîk-ı Bedahşîye yazılmışdır. Mubârek Ramezân ayının üstünlüğünü ve Kur’ân-ı kerîmin bu ayda indirildiğini ve hurma ile iftâr etmenin müstehab olduğunu bildirmekdedir:

Allahü teâlânın zâtının şü’ûnâtından biri, kelâm şânıdır. Bu kelâm şânın­da, zâtın bütün üstünlükleri ve sıfatların bütün şü’ûnları bulunur. Böyle ol­duğu, önceki mektûblarda bildirilmişdi. Mubârek Ramezân ayında da, bü­tün iyilikler, bütün bereketler bulunur. Her iyilik, her bereket, Allahü te­âlânın zâtından gelmekdedir “teâlâ ve tekaddes” ve Onun şü’ûnlarından hâ­sıl olmakdadır. Her kusûr, her kötülük de, mahlûkların zâtlarından ve sı­fatlarından hâsıl olmakdadır. Nisâ sûresinin yetmişsekizinci âyetinde me­âlen, (Sana gelen her güzel şey, Allahü teâlâdan gelmekdedir. Sana gelen her kötülük de, kendindendir) buyuruldu. Bunun için, bu aydaki iyilikle­rin, bereketlerin hepsi, Allahü teâlânın zâtındaki üstünlüklerden gelmek­dedir. Bu üstünlüklerin hepsi de, kelâm şânında bulunmakdadır. Kur’ân-ı kerîm, bu kelâm şânının hakîkatinin hepsinden hâsıl olmuşdur. Bundan do­layı, bu mubârek ayın, Kur’ân-ı kerîm ile tâm bağlılığı vardır. Çünki, Kur’ân-ı kerîmde bütün üstünlükler bulunmakdadır. Bu ayda da, o üstün­lüklerden hâsıl olan bütün iyilikler bulunmakdadır. Bu bağlılıkdan dolayı, Kur’ân-ı kerîm bu ayda nâzil oldu. Bekara sûresinin yüzseksenbeşinci âye­tinde meâlen, (Kur’ân-ı kerîm, Ramezân ayında indirildi) buyuruldu. Kadr gecesi bu aydadır. Bu ayın özüdür. Kadr gecesi, çekirdeğin içi gibidir. Ra­mezân ayı da, kabuğu gibidir. Bunun için, bir kimse, bu ayı saygılı, iyi ge­çirerek bu ayın iyiliklerine, bereketlerine kavuşursa, bu senesi iyi geçerek, hayrlı ve bereketli olur. Allahü teâlâ, hepimizi bu mubârek ayın iyilikleri­ne, bereketlerine kavuşdursun. Herbirimize bundan büyük pay versin!

Resûlullah “aleyhissalâtü vesselâmü vettehıyye” buyurdu ki, (Oruclu olan kimse, hurma ile iftâr etsin! Çünki hurma bereketlidir). O Server “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, hurma ile iftâr ederdi. Hurmanın bere­ketli olması şöyledir ki, onun ağacına (Nahle) denir. Bu ağacın yaradılışın­da, topluluk ve adâlet vardır. İnsanın yaradılışı da böyledir. Bunun içindir ki, Peygamberimiz “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” Nahle ağacına, Âdem oğullarının halasıdır dedi. (Halanız olan nahleye saygı gösteriniz! Çünki bu ağaç, Âdem aleyhisselâmın çamurundan kalan artıkdan yaratılmışdır) bu­yurdu. Görülüyor ki, Nahle, Âdem aleyhisselâmın çamurundan yaratılmış­dır. Nahleye bereket buyurması, bunda herşeyin bulunduğu için olsa gerek­dir. Bunun için, nahlenin meyvesi olan hurma yinince, insanın parçası, dokusu olur. Böylece hurmada bulunan herşey, insana da aktarılmış olur. Hurmada bulunan sonsuz üstünlükler, bunu yiyende de bulunur. Hurma­yı yiyen herkes böyle olur ise de, oruclu kimse, iftâr zemânında, şehvetler­den ve dünyânın geçici zevklerinden temiz olduğu için, hurmadan pekçok istifâde eder. Anlatdığımız fâideleri dahâ tâm ve dahâ olgun olur. O Ser­ver “aleyhi minessalevâti efdalühâ ve minettehıyyâti ekmelühâ”, (Mü’mi­nin sahûrunun hurma ile olması ne güzeldir) buyurdu. Bu da belki, hurma insanın dokularına karışınca, insanın hakîkatini temâmladığı içindir. Oruc­lu iken, böyle şey olmadığı için, bunun karşılığı olarak sahûrda hurma yi­menin güzel olduğunu bildirmişdir. Hurma yimek, çeşidli yemekleri yimek gibi fâideli olmakdadır. Hurmanın bu bereketi, kendisinde herşey bulun­duğu için, iftâr zemânına kadar insanda kalır. Hurmanın bu fâidesi, ancak islâmiyyete uygun olarak yinildiği, islâmiyyetden kıl ucu kadar ayrılık bu­lunmadığı zemândır. Tâm fâidesine kavuşmak için, bir ağacın bir meyve­si olarak değil, bildirdiğimiz topluluğunu, bereketini düşünerek yimek lâ­zımdır. Yalnız bir meyve olarak yinirse, yalnız madde, kalori fâidesi elde edilir. İşin iç yüzü bilinerek yinirse, bereketine kavuşulup, bâtını da besler. Bereketine kavuşmadan yimek kusûr olur. Fârisî beyt tercemesi:

Çalış, lokmayı kıymetlendir önce! Ondan sonra, hiç korkma yi, doyunca!

İftârı erken, sahûru geç yapmakda da, bu incelik vardır. Vesselâm.

Harâmdan sakın, farzı yapmağa bak! Farzı yapmazsan, olur hâlin harâb!