311 251-Mektub

Ömerin bütün iyilikleri onun bir iyili­ğidir. Böyle olduğu, hadîs-i şerîfde bildirilmekdedir. Ömer ile Sıddîk “ra­dıyallahü anhümâ” arasındaki fark, Sıddîk ile Resûlullah “sallallahü aley­hi ve sellem” arasındaki farkdan ziyâdedir. Başkalarının Sıddîkdan “radı­yallahü anh” ne kadar aşağıda olduğunu bundan anlamalıdır. Şeyhayn “radıyallahü anhümâ” öldükden sonra da, Peygamberimizden “sallallahü aleyhi ve sellem” ayrı kalmadılar. Mahşere de onlarla berâber kalkıp gide­ceğini haber vermişdir. O hâlde efdaliyyet, üstünlük, Ona dahâ yakınlık de­mek olup, bu da, ikisine mahsûsdur. Bu fakîrliğim ve aşağılığım ile, onla­rın yüksekliğinden ne anlıyabilir ve söyliyebilirim ve üstünlüklerinden ne anlatabilirim? Tozun, dumanın, güneşi anlatmağa gücü yeter mi? Bir dam-la su, büyük denizleri söyliyebilir mi?

İnsanlara nasîhat etmek, herkese yol göstermek için geri dönmüş olan Evliyâ, hem vilâyet, hem de da’vet bilgilerini ve kıymetlerini taşıdıkların­dan, keşflerinin nûru ile ve Tâbi’în ve Tebe’i tâbi’înden ictihâd derecesi­ne yükselen âlimler, hadîs-i şerîflerin derinliklerindeki ma’nâları bulup an­lamak ile, Şeyhaynın “radıyallahü anhümâ” kemâlâtından biraz anlaya­rak, hakîkatlerinden az birşey ele geçirerek üstünlüklerini bildirmişler ve bunda söz birliği hâsıl olmuşdur. Bu sözlerine uymıyan keşflerin, buluş­ların yanlış olduğunu söyliyerek bunlara kıymet vermemişlerdir. Bu iki­sinin üstünlüğü Sahâbe-i kirâm arasında zâten şöhret bulmuşdu. Meselâ, (Buhârî-i şerîf)de Abdüllah ibni Ömer “radıyallahü anhümâ” diyor ki, (Biz, Peygamber “sallallahü aleyhi ve sellem” zemânında Ebû Bekr gibi kimseyi bilmezdik. Ondan sonra, Ömeri, ondan sonra da Osmânı “radı­yallahü anhüm” bilirdik, onlardan sonra kimseyi kimseden üstün tut­mazdık). Ebû Dâvüdün bildirdiğine göre, yine Abdüllah ibni Ömer “ra­dıyallahü anhümâ” diyor ki: (Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” zemânında bizler, en üstün Ebû Bekrdir, sonra Ömer, sonra Osmân “ra­dıyallahü anhüm” derdik).

Evliyâlık, Peygamberlikden dahâ yüksekdir sözü, (Erbâb-ı sekr)in, [ya’nî zan ve hayâl ile konuşanların] sözüdür. Ya’nî geri dönmiyen, Peygam­berlik makâmının kemâlâtından haberi olmıyan Evliyânın sözüdür. Bu fakîr birçok mektûblarımda, uzun uzadıya bildirdim ki, Peygamberlik, vi­lâyetin üstündedir. Hattâ Peygamberin kendi vilâyetinin üstündedir. Sözün doğrusu da budur. Bunun aksini söyliyen, Peygamberlik makâmının yük­sekliğini bilmiyendir. Evliyâlık yolları arasında Silsile-tüz-zeheb yolu, Sıd­dîk-i ekberin “radıyallahü anh” yolu olduğundan, bu yolun yolcuları uya­nık olur. Onun için de, yolların en üstünüdür. Başka yoldaki Evliyâ, bun­ların kemâlâtına nasıl yetişebilir? Onların içyüzünü nasıl anlıyabilir? Bu yo­lun yolcularının, bu işde kârları müsâvîdir demek istemiyorum. Belki mil­yonda biri böyle olabilirse ni’metdir, se’âdetdir. Peygamberimizin “sallal­lahü aleyhi ve sellem” haber verdiği hazret-i Mehdî, vilâyetin en yüksek de­recesinde olacağına göre, o da bu yoldan yetişmiş ve bu yolu temâmlamış ve düzeltmiş olacakdır. Çünki bütün vilâyet yolları, bu yoldan aşağıdır ve ulaşdıkları vilâyetlerde, Peygamberlik makâmının kemâllerinden az birşey vardır. Bu yoldan kazanılan Evliyâlıkda ise, Sıddîk-ı ekberin “radıyallahü anh” yolu olduğu için, o kemâlâtdan pekçok bulunur.