289 234-Mektub

Nisâ sûresinin yetmişsekizinci âyetinde meâlen, (Sana gelen her iyilik, Allahü teâlâdan­dır. Sana gelen her çirkinlik de, kendindendir) buyuruldu. Allahü teâlânın ihsânı ile, bir kimse, kendindeki iyiliklerin ödünc olarak verilmiş oldukla­rını görürse, üstünlüklerinin başkasından olduğunu anlarsa, kendini yalnız kötülük bulur. Tâm kusûr bilir. Kendinde hiçbir kemâl göremez. Aks yo­lu ile geldiklerini bile göremez. Çıplak kimsenin ödünc çamaşır giymesi gi­bi olur. Çamaşırların ödünc olduğu, kendisini o kadar kaplamışdır ki, hep­sini sâhibinde sanır. Kendini çıplak bulur. Üzerinde çamaşır var ise de, ken­dini çıplak sanır. Böyle görüş sâhibi olan zât (Abdiyyet) kulluk, makâmı ile şereflenir. Bu makâm, vilâyet makâmlarının en üstünüdür.

TENBÎH: Kötülükle iyiliğin ve aşağılıkla üstünlüğün böyle biraraya gel­meleri, vücûd ile ademin bir araya gelmesidir. Bu ise, iki ters şeyin birara­ya gelmesi değildir. Bunun için, olmıyacak şey sanılmamalıdır. Çünki tâm vücûdün tersi, tâm ademdir. Zıl mertebelerinde ise, tâm vücûdden aşağı doğ­ru, derece derece inilmişdir. Adem tarafında da, en aşağı olan tâm adem­den yukarı doğru basamak basamak yükselmişlerdir. [Bunların birleşme­leri, metal atomları ile ametal atomlarının birleşmeleri gibi, çekirdeklerin­deki artı elektriklerin birbirlerini itme kuvvetleri, elektron kuvvetleri ile azalarak birbirlerini çekmeğe başlamışlar, iyon şebekesi hâsıl etmişler­dir. Atom çekirdeklerindeki protonları biraraya toplayan ve] İyilik nûrla­rı ile kötülük karanlıklarını biraraya getiren Allahü teâlâyı tesbîh ederiz. Hiçbir ayb ve kusûru Ona kondurmayız.

Süâl: Biraz yukarıda, tâm ademin de, tâm vücûde yakın olduğu yazılı idi. Tâm iki zıd, iki ters birleşmiş olmuyor mu?

Cevâb: İki zıd şey, bir yerde birleşemez. Birinin, öteki yardımı ile dur­ması ve birinin öteki tersi ile sıfatlanması olamaz değildir. Adem, mevcûd olabilir. Vücûd ile yakınlık hâsıl edebilir.

Süâl: Adem, nazarî, teorik birşeydir. Bunun dışarda var olması, ne de­mekdir?

Cevâb: Adem, ya’nî yokluk deyince, hâtıra gelen şey teorikdir, hayâlde­dir. Fekat, ademin çeşidlerinden birinin sonradan var olmasını söylemek niçin bozuk olsun? Eski Yunan felsefecilerinin vücûd için söyledikleri de böyledir ki, vücûd, Vâcib-ül-vücûdün zâtından başkadır. Çünki vücûd, te­orik birşeydir, dışarda bulunamaz. Vâcib-ül-vücûdün kendisi ise, dışarda vardır. Bunun için ikisi başka başkadır diyorlar. Bunlara cevâb olarak da deniliyor ki, vücûd deyince akla gelen şey nazarîdir, dışarda yokdur. Fekat, vücûdün çeşidlerinden biri böyle değildir. Bunun için, vücûdün parçaların­dan biri dışarda bulunabilir.

Süâl: Yukarıda bildirilenlerden anlaşılıyor ki, Allahü teâlânın sekiz ha­kîkî sıfatı, zıl mertebelerinde vardır. Asl mertebesinde vücûdleri yokdur. Bu ise, doğru yolun âlimlerinin bildirdiklerine uygun değildir. Allahü te­âlâ, o âlimlerin çalışmalarına karşılık bol bol iyilikler versin! Çünki, bu âlim­ler sıfatların Zâtdan hiç ayrılmadıklarını ve hiç ayrılamıyacaklarını bildir­mişlerdir.