371 266-Mektub

İbrâhîm aleyhisselâmın bu kadar büyük olması ve bütün insanlar arasın­da, ikinciliği kazanması ve Peygamberler babası olmakla şereflenmesi, hep Allahü teâlânın düşmanlarından teberrî etmesi sebebi ile idi. Allahü teâlâ, (Mümtehine) sûresinde meâlen, (Ey mü’minler! İbrâhîm aleyhisse­lâmın gösterdiği güzel yolda yürüyünüz! Ya’nî siz de, onun gibi ve onunla berâber bulunan mü’minler gibi olunuz! Onlar, kâfirlere dedi ki: Bizden sev­gi beklemeyiniz! Çünki siz, Allahü teâlâyı dinlemeyip başkalarına tapıyor­sunuz. O tapdıklarınızı da sevmiyoruz. Sizin uydurma dîninize inanmıyo­ruz. Bu ayrılık, aramızda düşmanlığa sebeb oldu. Siz, Allahü teâlânın, bir olduğuna inanmadıkca ve emrlerini kabûl etmedikce bu ayrılık, kalbimiz­den silinmeyecek, her şeklde kendini gösterecekdir) buyuruyor.

Bu fakîre göre “rahmetullahi teâlâ aleyh”, Allahü teâlânın rızâsını ve sev­gisini kazanmak için küfrden teberrî gibi, hiçbir amel ve ibâdet yokdur. Kâ­firlere ve küfre, Allahü teâlânın zâtı, kendisi düşmandır. İnsanların tapın­dıkları bütün ma’bûdlar ve bunlara tapanlar, Allahü teâlânın zâtının düş­manlarıdır. Cehennemde sonsuz yanmak, bu alçak işin cezâsıdır. Nefslerin arzûsu ve her dürlü günâhlar ise böyle değildir. Bunlara, Allahü teâlânın düşmanlığı, kendinden değil, sıfatlarındandır. Allahü teâlânın günâhkâr­lara gazab etmesi, kızması, kendi gazabı ile değil, gadab sıfatı iledir. Bun­lara azâb etmesi, horlaması hep sıfatları ve fi’lleri iledir. Günâhkârlar, bunun için Cehennemde sonsuz kalmıyacak, belki bunlardan çoğunu ister­se [Cehenneme sokmadan] afv edecekdir. Allahü teâlânın küfre ve kâfir­lere düşmanlığı, zâtından olduğu için rahmet ve re’fet sıfatları, âhıretde kâ­firlere yetişemiyecek ve rahmet sıfatı, zâtın düşmanlığını, ortadan kaldıra­mıyacakdır. Zâtın düşmanlığı, sıfatın acımasından dahâ kuvvetlidir. Sıfat ile yapılan şey, zâtın yapdığını değişdiremez. Hadîs-i kudsîde buyuruyor ki: (Rahmetim gadabımı aşmışdır). Bunun ma’nâsı, rahmet sıfatım, gadab sı­fatımı aşmışdır. Ya’nî, mü’minlerin günâhkârlarına karşı olan, gadab sıfa­tımı aşmışdır demekdir. Yoksa, rahmet sıfatı, kâfirlere, müşriklere karşı olan zâtın gadabını aşar demek değildir.

Süâl: Allahü teâlâ, dünyâda kâfirlere merhamet ediyor. Nitekim yuka­rıda söylendi. O hâlde, dünyâda rahmet sıfatı, zâtın gadabını aşmıyor mu?

Cevâb: Kâfirlere dünyâda merhamet edilmesi görünüşdedir. Ya’nî, mer­hamet şeklinde görünen, istidrâcdır, hîledir. Nitekim, (Mü’minûn) sûresin­de meâlen, (Kâfirlere çok mal ve evlâd vererek onlara yardım mı, iyilik mi ediyoruz? Küfrlerine karşılık olarak onlara, bol bol iyilikleri, çabuk çabuk gönderiyor muyuz zan ediyorlar? Hayır, öyle değildir. Bu yardım, onlara iyi­lik değil, belki istidrâcdır. Azmaları, kudurmaları ve Cehenneme gitmele­ri içindir) buyuruyor. A’râf ve Nûn sûresinde, (Onları yavaş yavaş azâba yak­laşdırıyorum. Haberleri olmuyor. Onlar azdıkca, dünyâ ni’metlerini artdı­rarak, fırsat veriyorum. Aldanıyorlar. Onlara hâzırladığım azâb çok şiddet­lidir) meâlindeki âyet-i kerîmesi de böyle olduğunu açıkca göstermekde­dir.

FÂİDE: Cehennemde sonsuz olarak yanmak, küfrün karşılığıdır. Bura­da denilir ki, bir kimse, îmânı varken, kâfirlerin rüsûm ve âdetlerini yapar, onların ibâdetlerine, âdetlerine, bayramlarına kıymet verirse, âlimleri­miz, bu kimsenin îmânının gideceğini, mürted olacağını bildiriyor.