093 58-Mektub

58

ELLİSEKİZİNCİ MEKTÛB

Bu mektûb, seyyid Mahmûda gönderilmişdir. Tesavvuf büyüklerinin yolunu ve Eshâb-ı kirâmın şânının yüksekliğini bildirmekdedir:

Kıymetli iltifâtnâmenizi almakla şereflendik. Büyüklerimizin “rahme­tullahi teâlâ aleyhim ecma’în” yazılarını zevkle okuduğunuzu anlayınca, bir­kaç kelime yazarak göndermek îcâb etdi. Böylece, süâliniz cevâblandırıl­mış ve arzûmuza teşvîk edilmiş olur.

Yavrum! Büyüklerimizin seçdiği tesavvuf yolu, yedi basamakdır. Nite­kim, insan da, yedi ayrı cevherden yapılmışdır. Bu basamaklardan ikisi, be­den ile nefsin yolu olup, âlem-i halkdandırlar. Beş basamak ise, âlem-i emrdendir ve kalb, rûh, sır, hafî ve ahfânın yoludur. Bu yedi basamakdan her biri geçildikçe, nûrdan ve zulmetden, onbin perde açılır. Nitekim, (Al­lahü teâlâ ile kul arasında nûrdan ve zulmetden, yetmişbin perde vardır) bu­yurulmuşdur. Âlem-i emrde olan birinci basamakda, Allahü teâlânın (Sı­fât-ı ef’âliyye)si tecellî eder. İkinci basamakda (Sıfât-i hakîkıyye)si tecel­lî eder. Üçüncü basamakda, Zât-i ilâhînin tecellîleri başlar. Erbâbına sak­lı olmadığı gibi bu tecellîler artar. Sâlik, her basamakda, kendinden uzak­laşır ve Hak teâlâya yaklaşır. Yedi basamak bitince, yakınlık da temâm olur. Fenâ ve Bekâ ile şereflenir. Vilâyet-i hâssa denilen makâma erişir. Bü­yüklerimiz, bu yola Âlem-i emrdeki basamakdan başlıyor. Bu beş basama­ğı aşarken, Âlem-i halkı da aşıyorlar. Başka tesavvuf büyükleri ise, önce Âlem-i halkdan başlıyor. Bu iki basamağı atlamak için senelerle uğraşıyor­lar. Bunun için, büyüklerimizin yolu, en kısa yoldur. Başkalarının sonda ka­vuşduklarını, bu büyükler, başlangıçda ele geçirir. Fârisî mısra’ tercemesi:

Gül bağçemi gör de behârımı anla!

Bu büyüklerin yolu Eshâb-ı kirâmın “aleyhimürrıdvân” yoludur. Hayr­ül-beşerin “sallallahü aleyhi ve sellem” sohbetinde [ve mubârek nazarla­rı karşısında] bir kerre bulunmakla, Eshâb-ı kirâmdan herbiri, öyle bir de­receye yükselirdi ki, onlardan sonra gelen Evliyânın en büyüklerinden pek azı, en son olarak, bu dereceye yükselebilmişlerdir. Bundan dolayı, Uhud gazvesinde hazret-i Hamzanın “radıyallahü anh” şehîd olmasına sebeb olan Vahşî “radıyallahü anh” îmân edip, bir kerre Peygamberin “sallallahü aleyhi ve sellem” huzûrunda bulunduğu için, Tâbi’înin en üstü­nü olan Veysel Karânîden efdal olmuşdur. [Bunun için, Vahşîye dil uzatma­malıdır. Şerâb içip, had olarak sopa vuruldu sözü doğru değildir.] Büyük is­lâm âlimi Abdüllah ibni Mubâreke, (Mu’âviye ile Ömer bin Abdül’azîzden hangisi efdaldir?) diye soruldukda, (Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” yanında giderken Mu’âviyenin “radıyallahü anh” bindiği atın bur­nuna giren toz, Ömer bin Abdül’azîzden yüzlerce dahâ kıymetlidir) buyur­du. [Eshâb-ı kirâm “aleyhimürrıdvân” onlardır ki, Allahü teâlâ onları Ha­bîbinin “sallallahü aleyhi ve sellem” meclisine, sohbetine lâyık olarak halk etmişdir.]

Büyüklerimiz, Eshâb-ı kirâmın “aleyhimürrıdvân” yolunda yürüdükle­rinden, başkalarının, en sonda vardıkları derecelere, dahâ başlangıçda er­mişlerdir. Bu yolun sonunun nasıl olacağını, bundan anlamalıdır. Bu büyük­lerin, nihâyetde erişdikleri dereceleri kim anlıyabilir. Fârisî iki beyt terce­mesi:

 Dil uzatırsa, bunlara, eğer bir câhil, Allah korusun! Ağza almam sözlerini,

Cihân arslanları, bu zincire bağlıdır, Kurnaz tilki, nasıl koparır bu zinciri?

Allahü teâlâ bizleri ve sizleri, bu büyükleri sevmekle şereflendirsin! Âmîn.