O emr etmedikce, zikr bile yapmamalıdır. Onun yanında farz ve sünnet nemâzlardan başka nemâz kılmamalıdır. Bir sultânın vezîri, sultânın yanında iken, kendi elbisesine bakar. Eli ile kuşağını düzeltir. O anda, sultân ona bakıyordu. Kendinden başkası ile olduğunu görünce, onu azarlıyarak, benim vezîrim olasın da, benim karşımda, elbisenin kuşağı ile oynıyasın. Buna dayanamam diyerek onu azarlar. Düşünmelidir ki, bu alçak dünyânın işleri için, ince edeblere dikkat edilince, Allaha kavuşduran işlerde edebleri tâm ve olgun olarak gözetmek ne kadar çok lâzım olacağı anlaşılır. Kendi gölgesi, onun elbisesine veyâ gölgesine düşmiyecek bir yerde durmağa veyâ oturmağa dikkat etmelidir. Onun nemâz kıldığı yere hiçbir zemân basmamalıdır. Onun abdest aldığı yerde abdest almamalıdır. Onun kullandığı kabları kullanmamalıdır. Onun yanında, birşey yimemeli, içmemeli ve kimse ile konuşmamalıdır. Hiç kimseye, hiçbir yere bakmamalıdır. O yok iken, onun bulunduğu yere doğru ayak uzatmamalıdır. O yere doğru tükürmemelidir. Onun her yapdığını, her söylediğini, yanlış görünse bile, doğru ve iyi bilmelidir. O herşeyi ilhâm ile ve izn ile yapar. Bunun için, hiçbir işine, birşey söylenemez. İlhâmında hatâ olsa bile, ilhâmda yanılmak, ictihâdda yanılmak gibidir. Ayblamak ve karşı gelmek câiz olmaz. Bu yolda vâsıta olanı seven bir kimseye, Onun her yapdığı ve her sözü sevgili gelir. Ona karşılık vermenin yeri olmaz. Her işde, yimekde, içmekde, elbise giymekde, yatmakda ve ibâdetlerde, hep ona uymalıdır. Nemâzı onun gibi kılmalıdır. Fıkhı, onun ibâdetlerini görerek öğrenmelidir. Fârisî beyt tercemesi:
Bir güzelin yanında bulunsa kişi,
Bağ ve bostân ve güllerle olmaz işi.
Onun hiçbir işine, hiçbir sözüne, hardal dânesi kadar bile karşılık vermemelidir. Karşılık veren mahrûm kalmakdan kurtulamaz. İnsanların en aşağısı, bu büyüklerde kusûr gören kimsedir. Allahü teâlâ, bu büyük belâdan bizleri korusun! Onda bir hârika, bir kerâmet aramamalıdır. Gönlünden böyle birşey geçirmemelidir. Bir mü’minin, bir Peygamberden, bir mu’cize istediği, hiç görülmüş müdür? Kâfirler ve inanmıyanlar mu’cize ister. Fârisî iki beyt tercemesi:
Mu’cizeden maksad, düşmanı kırmakdır.
Nebîyi sevmek demek, ona uymakdır.
Îmâna gelmez herkes, mu’cize ile,
Îmâna kavuşur insân muhabbetle.
Gönlünde bir şübhe hâsıl olursa, hemen bildirmelidir. Şübhesi çözülmezse, kusûru kendinde bilmelidir. Pîrde hiçbir kusûr görmemelidir. Rü’yâlarını ondan saklamamalıdır. Ta’bîrlerini ondan beklemelidir. Kendi yapdığı ta’bîri de söylemeli, doğru olup olmadığını sormalıdır. Kendi keşflerine güvenmemelidir. Bu dünyâda, doğru ile yanlış karışıkdır. Haklı ile haksız bir aradadır. Sıkışmadıkça ve izn almadıkça ondan ayrılmamalıdır. Ondan ayrılıp başkasına gitmek, mürîdliğe yakışmaz. Sesini, onun sesinden yükseltmemelidir. Onunla yüksek sesle konuşmak, edebsizlik olur. Kendine gelen her feyzi, her keşfi, ondan bilmelidir. Rü’yâda, başka şeyhlerden feyz geldiğini görürse, onları da, kendi şeyhinden bilmelidir.
4:21 minutes ( 2.01 MB)