021 11-Mektub

11

ONBİRİNCİ MEKTÛB
Bu mektûb yine yüksek mürşidine yazılmışdır. Ba’zı keşfleri ve kusûr­larını görmek makâmının hâsıl olduğu ve Şeyh Ebû Sa’îd-i Ebül-Hayrın sö­zünün açıklanması bildirilmekdedir:

Kölelerinizin en aşağısı olan Ahmed, yüksek katınıza sunar. Önceleri kendimi içinde gördüğüm makâmı, yüksek emrinize uyarak bir dahâ düşün­düm. Üç halîfenin “rıdvânullahi teâlâ aleyhim” bu makâmdan geçdikleri görüldü. Fekat orası makâmım olmadığı ve çok kalmadığım için, birinci çı­kışımda onları görmemişdim. Bunlar gibi, Ehl-i beytin oniki imâmından İmâm-ı Hasen ve Hüseyn ve Zeynel’âbidînden başkaları da “radıyallahü teâlâ anhüm” bu makâmda yerleşmemişdi. Fekat buradan geçmişlerdi. Çok inceleyerek anlaşıldı.

Önce kendimi bu makâma uygun görmemişdim. Uygun olmamak iki dür­lüdür. Birincisi, yollardan hiçbir yol bulunamamasıdır. Bunun için, uy­gunsuzluk olur. Bir yol gösterilince, bu uygunsuzluk aradan kalkar. İkin­cisi, tam uygunsuzlukdur ki, aradan hiç kalkmaz. O makâma kavuşduran yol iki dânedir, bir üçüncüsü yokdur. Ya’nî bir üçüncü yol görünmüyor. Bi­rinci yol, kendini kusûrlu ve aşağı görmekdir ve iyi niyyetlerini de beğen­memekdir. Kuvvetle çekildiği hâlde kendini kabâhatli bilmekdir. İkinci yol, çekile çekile sülûkünü temâmlayan ve tâlibleri de çekip ulaşdırabilen bir mürşidin sohbetine kavuşmakdır. Allahü teâlâ, yüksek kapınızda saçılan im­kânlarınızın yardımı ile yaradılışdaki isti’dâd kadar birinci yoldan ihsân ey­ledi. Yapdığım iyiliklerden hiçbirini beğenmiyorum. O işin ayblarını, ku­sûrlarını bulmadıkça, râhat edemiyorum. Sağ omuzumdaki meleklerin ya­zacağı iyi bir iş yapdığımı bilmiyorum. Bu meleklerin elindeki sahîfelerin bomboş olduğunu, meleklerin birşey yazmadığını anlıyorum. Böyle bir kimseyi Allahü teâlâ beğenir mi?

Dünyâda bulunan her insan, hattâ frenk kâfirlerini ve sapıklarını, zın­dıkları, her bakımdan kendimden dahâ iyi görüyorum. Bunların en kötü­sü olarak kendimi görüyorum.

Her ne kadar cezbe ile (Seyr-i ilallah) temâm oldu ise de, birkaç parça­sı kalmışdı. Bunlar da, (Seyr-i fillâh) makâmının ortasında hâsıl olan fenâ­da temâm oldular. Bu fenâdaki hâlleri bundan önce uzun uzun yazarak yük­sek kapınıza sunmuşdum. Hâce-i Ahrâr hazretlerinin (Bu işin sonu fenâ­ya kavuşmakdır) sözündeki fenâ, tecellî-i zâtdan ve seyr-i fillâhdan sonra hâsıl olan fenâ olmalıdır. (Fenâ-i irâdet) de bu fenânın dallarından biridir. Fârisî beyt tercemesi:

Bir kimsede hâsıl olmazsa fenâ, Hak teâlâya yol bulamaz aslâ!

Bu makâma bağlılığı olmayanların da iki dürlü oldukları göründü:

 Birincileri bu makâmı istiyorlar ve ona kavuşduran yolu arıyorlar. İkin­cileri bu makâmı istemiyorlar ve hiç aramıyorlar. Yüksek teveccühlerini­zin, o makâma kavuşduran iki yoldan ikincisi ile olduğu dahâ çok görülü­yor ve bu yola dahâ uygun oluyor.