Bu mektûb, mîr seyyîd Muhibbullah-i Mankpûrîye yazılmışdır. Îmân-ı gaybın îmân-ı şühûdîden üstün olduğu ve tevhîd-i şühûdî ile tevhîd-i vücûdî bildirilmekdedir:
Önce, Allahü teâlâya hamd ve Resûlüne salât ederim! Kıymetli kardeşim seyyid mîr Muhibbullah! Biliniz ki, Allahü teâlânın var olduğuna ve sıfatlarına, gaybden, görmeden inananlar, Peygamberlerdir ve onların Eshâbıdır “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât”. Geriye tâm dönmüş olan Evliyâ da, çok az, hem de pek çok az sayıda olup, Eshâb-ı kirâm gibidirler. Âlimler ve bütün mü’minlerin îmânları da, gaybdan îmândır. (Uzlet), ya’nî yalnız yaşıyan Velîlerin ve (Işret) ya’nî insanlar arasına karışmış Velîlerin îmânları ise, îmân-ı şühûdîdir. Işretde olan tesavvufcular da geriye dönmüşdürler. Fekat, tâm dönmüş değildirler. Bâtınları, yukarıya bakmakdadır. Zâhirleri, ya’nî bedenleri halk arasında, bâtınları ise Hak teâlâ iledir. Bunların îmânı, bunun için, hep îmân-ı şühûdîdir. Peygamberler “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” geriye tâm dönmüşlerdir. Zâhirleri ile de, bâtınları ile de, insanları Allahü teâlâya çağırmakdadırlar. Bunların îmânları, bunun için, gaybden ya’nî görmeden inanmakdır. Ba’zı kitâblarımda yazılı olduğu gibi, geri dönmüş olmakla birlikde, yukarıya bağlı kalmak bir kusûrdur. So-na varmış olmamakdır. Tâm olarak geri gelmek, en sona varmış olmağı gösterir. Tesavvufcular, iki tarafa da bağlı kalmağı üstünlük sanıyorlar. Teşbîh ile tenzîhi kendinde toplıyanları yüksek biliyorlar. Fârisî mısra’ tercemesi:
Onlar, onlardır, ben de böyleyim yâ Rab!
Peygamberler “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” da’vet makâmından ayrılıp da, bâkî olan âhıret âlemine girince ve geri dönmekle yapdıkları vazîfeleri temâm olunca, (Refîk-ul-a’lâ) diyerek, tâm olarak Allahü teâlâya dönerler. Yakınlık mertebelerinde ilerlerler. Arabî beyt tercemesi:
Ni’mete kavuşanlara âfiyet olsun, Zevallı âşık, birkaç damla ile doysun!
Bu fakîre göre “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz” üstünlük, yükselirken çokluğun [mahlûkların] hepsini unutmakdır. Hattâ, Allahü teâlânın ismlerini ve sıfatlarını da unutmakdır. Bâtının, Allahü teâlânın zâtından başka birşeyi görmemesidir. Sonra, olan olur. Geri inerken de, yalnız çokluğu görmekdir. Her mü’min gibi, o da mahlûklardan başka birşey görmemelidir. İbâdet etmekden ve insanları Allahü teâlâya inanmağa ve emrlerine uymağa çağırmakdan başka birşeyle uğraşmamakdır. Bu da’vet işini bitirip, bu fânî âlemden ayrılınca, bütün bütün Allahü teâlâya dönmekdir. Îmân-ı gaybden kurtulup, îmân-ı şühûdîye kavuşmakdır. İşitdiklerini önünde bulmakdır. Bu, Allahü teâlânın öyle bir ni’metidir ki, ancak dilediğine verir. Onun ihsânları pekçokdur. Yarıda kalmış olanlar, tâm dönmeği noksânlık sanır. Bâtının Allahü teâlâya dönmesini, insanları da’vet etmek ve yükseltmek için onlara dönmesinden dahâ üstün bilirler. Hâlbuki, insanlara dönen, kendi isteği ile dönmemiş,
4:25 minutes ( 2.04 MB)